1) Ve Aşk...Yeniden
yeniden demenin güzelliği ey aşk yeniden yeniden hoş geldin ve işte yeniden
(bak bu yeniden sözcüğünü önceden de severdim bak yine seni buldum ya bir başka seviyorum)
bir acıdan henüz kalkmışlığım,ey gök benim çaresizliğim seninle barışmak mıdır
eşsiz unutucuyum biten aşklardan sonra,kalbim kalbim nasıl vefalı ve çarpıntılı ah
benim özelliğim bu, yeniden başlayabilmek bütün mavilerin hırpalandığı süreçler hey
ve sen tazesin ey aşk, hem sürekli yaşanan yağmurlarını omuzlarımla hayata taşıdığım
2) Zarok
(on dört yaşında ünlü bir gladyatör olan zarok'un spartaküs’e katledilmelerinden önce söylediği sözlerdir)
ki sesini kuşların kanatlarına yükleyebilmiştir
(kızgın güneş altında ışıkları kılıcıyla denetleyerek sulara özgürlük yazdığı söylenir)
yıllar önce öğrenilmiştir: diyarbekir surlarında yuvalanan ateş gözlü yaban güvercinlerinden bu öykü:
gemilerimiz erişse de giderilmez acılarla uzaklaşmayalım türkülerimizi verelim kuşlara, süzülsün bizden insanlığa birazdan dağılacak bunca yüreğin vuruşlarını duyursun...
kalbimizin yağmuruyla yıkanacak dünyamız
yârin yanakları kadar al olsun
sevdaya çağrı karanfil koksun
karanfil koksun...
3) Ölümün Yüzünü Kızartacak Kadar Genç
gizi ne böyle kısacık yaşamanın bir görünüp bir kaybolan papatyalar...
ölüm üzerime zorlanarak gelir
çok şey kutsaldı ve önceleri koparılıncaya dek yapraklar yeşil kalırdı
artık sarp yerlerdesin, ey dokunulmaz olan
ah, bizi öldürdüler, ben nasıl yaşıyorum bir görünüp bir kaybolan kahraman parıltılar..
şimdi en çok, şairlerin intihara hakkı vardır
4) Çok Sesli Hüzün
-sözcükler bulmalıyım bir araya getirmeliyim en eril sözcükleri sizlere çocukluğumu anlatabilmeliyim-
( aşk maviliğinde süzülüp yiten acının serçesi çocukluğum dizi sevgililerimle örülmüş biricik şiirdi )
kavruluşların ardından gençliğime doğdum bir ıslak gömlek, çocukluğumu sıksam gözyaşlarıma karışan hıçkırıklarım duyulur körpe, âsi bir yürek haykırır dünyaya
çektiklerimin başkalaşımı oldu gençliğim eriyen insanların özledikleriyle yüklü şiirler yazdığım pürüzsüz bir sesle okuyamadığım
ses tonum yüreğime uymuyor çığlıklarla geçen çocukluğumdan tüttürülen izmaritlerinden küçüklüğümün büyük naralarından
( tanık olsaydınız anlardınız sesimin boğuk oluşu başka nedendir yemek özü toplardım dikenler hoyrattı)
şiirler yazarım seçkin bir yürek dolusu sevgi pürüzsüz bir sesle okuyamadığım
5) Sırılsıklam Yaşayanlar
bunca sokulmuşken yitirdiğimiz uyumdu geride hıçkırıklarla sarsılan biz onca garip sevdalılar onca dolu can
renginde durmayan kaypak gökyüzü sınanmış belalı yollarda sağlaması yapılmış yüreklerimizin maviliğini hiç görmedin mi
-içimdekileri dökmeliyim-
ey sabır göz alıcı parlaklık hızlı çekimli çocuklarındık kahkahalarımızın sekerek uçuştuğu bahçelerde yanar yüreklerimiz sevginin şiirini püskürürdü öfkenin keskinini o sırılsıklam yaşayanlarız acılı...dalgın
-içimdekileri dökmeliyim-
onu anmaktan alıkonan dudaklarım tutsak yüreğimin çığlığına uzaklarda yankılanır boğumlanmış sesim sevgilim...sevgilim suyun akışına karşı yürüyenler çarpılarak gerisin geriye geldiklerinden beter döner derin...uğultulu sulara verdik kendimizi günleri demliyoruz
6) Sokaklardaki Ölü
eylül ortasına doğruydu, ıssızdı insanlık —derin bir sessizliğe üşüşüyordu zulüm— şoka direndi yüreğim, vurulu serçe duyanım yoktu
yıkılırdı dünya, taşıyamazdı başım düşerdi onu yitirdiğim ilk günler, hep uyurdum yokluğu kanatırdı içimi, kımıldamaz uyurdum diretirdim, göz kapaklarım açılmak bilmezdi
uykuydu rüya kavalyeli, onu bana getiren gerçeğin katılığı çözülürdü ve görünürdü sözcüklerim pervaneler, havalanırdı ona sözü mutluluk alırdı, mutluluk konuşurdu
yüreklere yazdı bakışlarımız, yanardık o iri gözleri gömülürdü bağrıma ıslak dudaklarımız karışırdı, doymaz içerdi sevişirdik, silerdi zamanı aşkımız
çocuksuluğumu kışkırtan, öyle sevimli kılan ele avuca gelmezliğim yüreğimin çarkını uçuran bengi sularım gülüşü katardı beni dünyaya
------------------------------------------------
hantal kaplumbağaları bile severdik kurbağaların haline kırılırdık kahkahalardan hiç hayat ertelenmezdi, kavuşurken ellerimiz duyarlılığın giderek arttığı bir ivmeyle düşlere
yıkılırdı dünya, taşıyamazdı başım, düşerdi onu yitirdiğim ilk günler hep uyurdum yokluğuyla yaralı, kımıldamaz uyurdum diretirdim, göz kapaklarım açılmak bilmezdi.
kapılar kilitliydi nasıl oldu bilmedim gün ışığı gezindi solgun yüzümde aralandı kirpiklerim
gözlerimin nemiyle havalandıran içimi korkunç güzel bir sabahtı, korkunç hüzünlü attım kendimi sokaklara, bir ölü kimseyi görmez ne çok gezdim bilmedim…
yapayalnızdım yapayalnız sanırdım kendimi sokaklar uyardı beynimi, iniltileriyle sarsan dağıldı bedenimi uyuşturan düşlerin sisi
------------------------------------------------
çocuklar bile el ele dolaşamazlardı,suskundu kentler insanlar gördüm aylak tedirgin ve sersem insanlar gördüm uyurgezer, benden beter kaçırırlardı gözlerini, acıya dizilirdim
merhabaları yoktu, ama niye yoktu gözleri doluydu, dokunsan boşanacak tüyler ürperticiydi, boşluğa asılıydık sesimiz çıkmıyordu, çıktı mı ulaşmıyor ulaşılacak o yer çok mu uzaklardaydı
acıdır, kazılıdır varlığımızda, imzası vardır darbeler zakkumudur yalnızlığımız korkudur duvarlarımız, yılgınlıktan örülü aramıza bir araya gelirsek, dayanamayan yıkılan
çıkarmalı yüreklerimizi alanlara yığmalı aşkların ateşiyle güzelce bir yakmalı kıvamına geldi mi yerlerine bırakmalı dönüştürür soğukluğumuzu,inanın aşktır bu, yanmak gerektirir, ateşle oynamak
bilirsiniz cehennemin kışı yoktur
………………………………….. …………………………………..
püskürürken öncüler gökyüzü gülüşlü güne tarih doktorasını yapan bir şairin gözlemi eklendi öykümüze
sokaklardaki ölüler, sokaklarda dirildi
açlık kemirdi, acı saldırdı ölümün gözleri çoklarını aldı ve derken koptu, beklenen kıyamet
sokaklardaki ölüler,sokaklarda dirildi
yıllanmış tazem yıldız benekli kürem yusyuvarlağım sevgilim hey gülüşümüz vuruyor yüzüne katmer açan güller serpiyorsun omuz omuza yüreklerin güzelliğine
7) Saklı Şiir
cesedimi bulursanız eğer giysilerim hâlâ üzerimdeyse ceplerimi boşaltın şiirsiz durmam ben okuyun,özlemim sizindir de elleriniz üzerinde olsun
giysilerim yoksa üzerimde sıkılı yumruklarıma dokunun saklı şiirimdir o...
8) Mart Ateşi
ayrıntıları saklayan dağların eteğinde belirsizliğinde gecenin ellerimizde ışıltıları yaktığımız ateşlerin kulağımızda rüzgârın yönettiği yapraklar hışırtısı ve bozkır sesliliğiyle karışık suların ezgisi hele ay ışığı ay ışığı
yalansız böylesi yerlerde soğukluğu dönüştüren sesiyle yusufçuklar yoldaşı şairimizin ağzından dinlerdik şiirlerimizi sesler kulak kesilirdi o okurken duygu kıvılcımları uçuşurdu yöremizde yalçınlığa sürtünerek yukarılara ağardı kendine eş yıldızlara…
dirençle dolardı içimiz sevgiyle yüklenirdik elimizi omzuna atarak onun usul bir “ sağ ol dost, yüreğine sağlık” derdik paylaşırdık duyarlılığı ayakta korkusuzluğu yüzümüzde doyulmaz sevincimiz
- işte ben o güzellikteyim-
o günleri anlatmaya başlasam sıkılaşır surları diyarbekir’in sesim bulur, tutar sizi kışkırtır,varsa yüreklerinizi
9) Senaryomuzda Figürandır Tanrılar
her şeyi sürükleyen sessizliğin dili zaman sen 'birazdan bu küçüğün de sesi kesilir' diyen geçtiğin her yerde gözlerin bana dönük aşkları yaşayarak unutulmaz parçalar kopardım senden haklı kavgaların özü beni,onlar doğurdu beni gölgelenmedi alnım düşmedi önüme başım hiçbir esişinde beni hep dik gördün, beni hep gülerken şiirler kazıdım fır döndüğün yaşlı dünyanın yüreğine piramitler,sözü edilmez bunakların oyuncağı aşkın çocuğuyum bilinir büyüklüğüne senin bile coştuğun sevgililerimin sayısını da unuttum, adlarını da yıllarla örtmene göz yummadım, ama hiç şarkılarıma yerleştirdim, hep orda yaşarlar
-----------------:----------------------:--------------
zaman sen her şeyi önüne katarak silip süpürmek isteyen ölüm sessizliğiyle dolanan hayatın soluğu titiz elek, yakındığını biliyorum 'nedir bu aşk veletlerinden çektiğim' deme unutayım deme yine unutayım deme yine aşk elenmez dağları süzen süzgeçlerin o gelince erir eleyebildiklerini de eleyemez olur onunla yarışılmaz, asıl ona yaraşmak gerekir aşkla varsın, aşkla anlamlısın, zaman sen gittiğin her yere varmıştır o, onu görürsün çıkarıp durmaktansa, fırlat gitsin şapkanı bakıp bakıp düşünen zaman sen beni görmüşlüğün var,haklısın yüreklerden tanırsın hani o irilerin yayılır sesli şairlerimiz gözlerin nasıl da güneşleniyor evet unutamayacakların
ne doludizgin yaşadılar değil mi yankılanan sesleri nasıl da diri
senaryomuzda figürandır tanrılar...
10) Şarkılar Tılsımı
günü geldiğinde adını da söylerim bir harekettir başlar haritalarda
-----------------:----------------------:--------------
önce canan... önce canan varsın önümüz yarlarla kesilsin, yâr daha tatlı candan sürüklüyor bizi, o esenlikli güne...
bütün renkleri ayrıntılarıyla tanırım esmerliği boşuna mı seçtim sanırsınız
çocukluğunu yaşayan bir insan, nasıl doygun büyürse renkleri de ülkemizin, eksiksiz işlenmeli kalbimize Öyle gelir, sonra o sonsuz, herkesi saran mavi...
ben yalancı gördüm de düşlerimin çağlayanı bu haritalar gibisini görmedim
---------:---------------------:----------------------
göğsüne pençeleriyle hayatı işlerken âlâ ki en çok bir geyik olurdu, peşine düşülen yalansız olurdu, bu çiğnenemez yasa şimdi bu uygar ellerden çıkma lekeyi nasıl silmeli…
ben yalancı gördüm de böylesine pişkin bu haritalar gibisini görmedim hani yalçınlığın ve köpüren kuşağın göğünü bezeyen renkler, hani nerde niye seçik değil, kaslardan oluşmuş gövden adi bir yalan bu, nasıl örter üstünü
inkâr ediliyoruz, ey dilsiz dünya...
---------:---------------------:----------------------
işte şarkılarımızın tılsımı, kollarımızla sarılı, bağrımızda bakışınız aralasın mesafeyi, istenildi mi görünürüz güneşin doğduğu yönde... orta yerde...
dört bir yandan çevrili yüreğimin yaraşırı ünlenişi bir eşkıya, yarası derin...
nerelerden gelen bu hüznümle bin yıllanmış bu hüznümle, ülkem ben bilmez miyim...
ne vahşiler çığlıklarına karışıp kayboldular nemrutlar eridiler sıcaklığının karşısında sağır sultanların bile kulakları zonkladı öncülerdi o en güzel ve naralarımızdan...
---------:---------------------:----------------------
kaval mı kaldı ki bu içil ezgiler de nerden geliyor zamanı mı aşıyor, yoksa ta o özgür dönemlerden
o yiğit insanların yasak şarkıları duyulur nal sesleri al atlılar görünür hançerleri sarkar gün ışığına
sen hep gençsin hep kıvrak başkalarına yâr olmadın karanfil kaldın sana kimselerin geliyor, vardıkça bilenen aşkın felaket diridir, pusatlarından bellidir
doğanın mükemmel dostları öncülerdir tozun izleyemediği, rüzgârın yetişemediği alın en güzeli ince belli atlarıyla seni kınalı saçlar ülkesi seni esmerim seni bin yılların tutkusu seni yaşamaya gelinir
kitaplar yazmazsa da şarkılar bıraktılar söylenir o ezgiyi bütünleriz, dudaklarımızda ısrarı bu toprakların az sarsılmadığı doludizgin akışlarında aşiret öfkesini taşıyanlar sabırsız ve kahramanlardı ecelleriyle ölmedilerse de tükenmediler de şarkılar bıraktılar amansız, her bir yandan duyulur yüreklerimizde kabaran bu yanar özlemle darağacı bir poz yeri, biz çocuklarına ve zorbalığın aşağılandığı fotoğraflar demeti...
---------:---------------------:----------------------
ayaklarımızın altındaki topraklar yek vücut uzanıyordu teklif yoktu aramızda,zamanlar yaşamıştık bohçalarını kapıp da birbirlerini kaçırırlardı törelerimize sığınırlardı, gözümüz üstüne ağırlardık toprağın sevgiyle sürülüşünü öğretirdik evvel ama silahı zulme çekilmesi gereğini öpülesi cehennemini ve bakımının ellerin bakımından önce geldiğini...
kadınlarımızı, ıslak bozkır çiçekleri koynumuzda açılan sürmeli gözler o adına türküler yaktığımız kutsal parçamız, sevinç ışıltılarımızı...
ve binicilerini seçebilen, önsezişli yoldaşı vurulduğunda yemden içmeden kesilen insanın içini titreten acılı kişneyişlerle ardından ölen ve atlarımızı...
ve çıldırtan diriliğine özeni ve mutlaka hayatı su aklığında yaşamayı...
---------:---------------------:----------------------
ürpertici uğultulara tutulduk, her şeye karşın bir arada zora bir başağımızın bile olmadığını kanıtladık uzaklardan gelmişlerdi ve istekli döndüler...
öfkeler yerini dindiren bir sevgiye bırakırken işbirlikçiler saldırganları içeri aldılar lanetli bir rüzgâr ovasını buldu...
ekmeğimizi paylaştıklarımız güvenilirdi bizim için bilemedik en insan yanımızın hedefe uygunluğunu ağlar örüldü ağulardan, gökyüzü yasa boğuldu...
yabancısı olmadığımız bir takiptir başladı...
---------:---------------------:----------------------
neler olmadı ki ey yürekli insanlar ve parmaklarımızın arası mayınlarla döşeli...
antenler çoğaldı, sinsi fısıltıların sıçraması alınlar, koyu bir karanlığa gömüldü...
adaletsizliğin kahreden temeline, çürük temeline kızlarımızın kanlı gözyaşları yağdı...
açlıksa hele bir büyük kıyım, kimselerin söz etmediği “kurtulma”nın yolu kimilerine of, nelere mal oldu...
ışığı eksildi ülkemin, vurulan yiğitleriyle ve çepeçevre tel örgüler karartması...
yabancısı olmadığımız bir sürek avıdır gelsinler hele...
--------:---------------------:----------------------
giysilerimizin renkleri peşine düşülmüş...
göğümüzden korkuyorlar bizim o ölümü olmayan şarkılarımızdan hapşırığımızı bile şifreye yoruyorlar...
kayıtsızlık ey, en kahredici olanı da kardeşçe yaşadığımız insanları bize kışkırtıyorlar aynı sevdanın ayrı kollarında çoğalan gür ırmakların birleşmesinden korkuyorlar bu ülkede bataklık yok timsahı ama aratmazlar bunlar...
---------:---------------------:----------------------
renklerin uyumu, yüreğimin yaraşırı göğsüne pençeleriyle sevgimizi kazırken gökyüzü ürpererek haz almamış mıydın karşılığın nasıl da verimliydi o sıcak soluyuşlarımız değil miydi, doruktayken biçimlenen silkelenip ölümsüz bir çağrı olan, önümüze düşen bizi bilinen bir yere götüren bu geyik, öyle doğmadı mı içimizde koşuyor dışımızda görülüyor güzelliğimiz İşte yazgımız hiçbir mikrop türünün yaşayamadığı o mutlu yere aşkların aydınlık parladığı o özleme...
bundan ötürüdür ki bu sefer çok daha zorlu bu insanlar çok daha amansız geride alevler içinde bıraktığımız, çünkü gemiler değil öz be öz kendi hayatlarımız...
düşlerimin çağlayanı, ey yüreğimin yaraşırı seni bizim gözlerimizle bir görebilseler anlarlardı kimselere yâr etmeyeceğimizi...
|