Developed by JoomVision.com

Aydın ALP Aydın ALP

Şarkılar Tılsımı

.........

Ön Kapak Eser Hakkında

Yazar : Aydın ALP

Yayıncı:MEMLEKET YAYINLARI

Baskı: Kasım 1986

Kapak Düzeni: Ümit SARIASLAN

Olgaç Basım Evinde dizilip basılmıştır. (Kasım1986 )


Seçme Şiirler

1) Ve Aşk...Yeniden

yeniden demenin güzelliği ey aşk yeniden
yeniden hoş geldin ve işte yeniden

(bak bu yeniden sözcüğünü önceden de severdim
bak yine seni buldum ya bir başka seviyorum)

bir acıdan henüz kalkmışlığım,ey gök
benim çaresizliğim seninle barışmak mıdır

eşsiz unutucuyum biten aşklardan sonra,kalbim
kalbim nasıl vefalı ve çarpıntılı ah

benim özelliğim bu, yeniden başlayabilmek
bütün mavilerin hırpalandığı süreçler hey

ve sen tazesin ey aşk, hem sürekli yaşanan
yağmurlarını omuzlarımla hayata taşıdığım

2) Zarok

(on dört yaşında ünlü bir gladyatör olan zarok'un
spartaküs’e katledilmelerinden önce söylediği sözlerdir)

ki sesini kuşların kanatlarına yükleyebilmiştir

(kızgın güneş altında
ışıkları  kılıcıyla denetleyerek
sulara özgürlük yazdığı söylenir)

yıllar önce  öğrenilmiştir:  diyarbekir surlarında  yuvalanan
ateş gözlü yaban güvercinlerinden bu öykü:

gemilerimiz erişse de
giderilmez acılarla uzaklaşmayalım
türkülerimizi verelim kuşlara, süzülsün
bizden insanlığa
birazdan dağılacak bunca yüreğin
vuruşlarını duyursun...

kalbimizin yağmuruyla yıkanacak dünyamız

yârin yanakları kadar al olsun

sevdaya çağrı karanfil koksun

karanfil koksun...

 

 

 



3) Ölümün Yüzünü Kızartacak Kadar Genç

gizi ne böyle kısacık yaşamanın
bir görünüp bir kaybolan papatyalar...

ölüm üzerime zorlanarak gelir

çok şey kutsaldı ve önceleri
koparılıncaya dek yapraklar yeşil kalırdı

artık sarp yerlerdesin, ey dokunulmaz olan

ah, bizi öldürdüler, ben nasıl yaşıyorum
bir görünüp bir kaybolan kahraman parıltılar..

şimdi en çok, şairlerin intihara hakkı vardır

4) Çok Sesli Hüzün

-sözcükler bulmalıyım
bir araya getirmeliyim en eril sözcükleri
sizlere çocukluğumu anlatabilmeliyim-

( aşk maviliğinde süzülüp yiten
acının serçesi çocukluğum
dizi sevgililerimle örülmüş biricik şiirdi )

kavruluşların ardından gençliğime doğdum
bir ıslak gömlek, çocukluğumu sıksam
gözyaşlarıma karışan hıçkırıklarım duyulur
körpe, âsi bir yürek haykırır dünyaya

çektiklerimin başkalaşımı oldu gençliğim
eriyen insanların özledikleriyle yüklü
şiirler yazdığım    
pürüzsüz bir sesle okuyamadığım

ses tonum yüreğime uymuyor
çığlıklarla geçen çocukluğumdan
tüttürülen izmaritlerinden
küçüklüğümün büyük naralarından

( tanık olsaydınız anlardınız
sesimin boğuk oluşu başka nedendir
yemek özü toplardım dikenler hoyrattı)

şiirler yazarım
seçkin bir yürek dolusu sevgi
pürüzsüz bir sesle okuyamadığım

5) Sırılsıklam Yaşayanlar

bunca sokulmuşken yitirdiğimiz uyumdu
geride hıçkırıklarla sarsılan biz
onca garip sevdalılar
onca dolu can

renginde durmayan kaypak gökyüzü
sınanmış belalı yollarda
sağlaması yapılmış
yüreklerimizin maviliğini hiç görmedin mi

-içimdekileri dökmeliyim-

ey sabır
göz alıcı parlaklık
hızlı çekimli çocuklarındık
kahkahalarımızın sekerek  uçuştuğu bahçelerde
yanar yüreklerimiz sevginin şiirini püskürürdü
öfkenin keskinini
o sırılsıklam yaşayanlarız
acılı...dalgın

-içimdekileri dökmeliyim-

onu anmaktan alıkonan
dudaklarım tutsak yüreğimin çığlığına
uzaklarda yankılanır boğumlanmış sesim
sevgilim...sevgilim
suyun akışına karşı yürüyenler
çarpılarak gerisin geriye
geldiklerinden beter döner
derin...uğultulu    
sulara verdik kendimizi
günleri demliyoruz

6) Sokaklardaki Ölü

eylül ortasına doğruydu, ıssızdı insanlık
—derin bir sessizliğe üşüşüyordu zulüm—
şoka direndi yüreğim, vurulu serçe
duyanım yoktu

yıkılırdı dünya, taşıyamazdı başım düşerdi
onu yitirdiğim  ilk günler, hep uyurdum
yokluğu kanatırdı içimi, kımıldamaz uyurdum
diretirdim, göz  kapaklarım açılmak bilmezdi

uykuydu rüya kavalyeli, onu bana getiren
gerçeğin katılığı çözülürdü ve görünürdü
sözcüklerim  pervaneler, havalanırdı ona
sözü mutluluk alırdı, mutluluk konuşurdu

yüreklere yazdı bakışlarımız, yanardık
o iri gözleri gömülürdü bağrıma
ıslak dudaklarımız karışırdı, doymaz içerdi
sevişirdik, silerdi zamanı aşkımız

çocuksuluğumu kışkırtan, öyle sevimli kılan
ele avuca gelmezliğim
yüreğimin çarkını uçuran bengi sularım
gülüşü katardı beni dünyaya

------------------------------------------------

hantal kaplumbağaları bile severdik
kurbağaların haline kırılırdık kahkahalardan
hiç hayat ertelenmezdi, kavuşurken ellerimiz
duyarlılığın giderek arttığı bir ivmeyle düşlere

yıkılırdı dünya, taşıyamazdı başım, düşerdi
onu yitirdiğim ilk günler hep uyurdum
yokluğuyla yaralı, kımıldamaz uyurdum
diretirdim, göz kapaklarım açılmak bilmezdi.

kapılar kilitliydi
nasıl oldu bilmedim
gün ışığı gezindi solgun yüzümde
aralandı kirpiklerim

gözlerimin nemiyle havalandıran içimi
korkunç güzel bir sabahtı, korkunç hüzünlü
attım kendimi sokaklara, bir ölü
kimseyi görmez
ne çok gezdim
bilmedim…

yapayalnızdım
yapayalnız sanırdım kendimi
sokaklar uyardı beynimi, iniltileriyle sarsan
dağıldı bedenimi uyuşturan düşlerin sisi


------------------------------------------------

çocuklar bile el ele dolaşamazlardı,suskundu kentler
insanlar gördüm aylak
tedirgin
ve sersem
insanlar gördüm uyurgezer, benden beter
kaçırırlardı gözlerini, acıya dizilirdim

merhabaları yoktu, ama niye yoktu
gözleri doluydu, dokunsan boşanacak
tüyler ürperticiydi, boşluğa asılıydık
sesimiz çıkmıyordu, çıktı mı ulaşmıyor
ulaşılacak o yer çok mu uzaklardaydı

acıdır, kazılıdır varlığımızda, imzası vardır
darbeler zakkumudur yalnızlığımız
korkudur duvarlarımız, yılgınlıktan örülü aramıza
bir araya gelirsek, dayanamayan yıkılan

çıkarmalı yüreklerimizi alanlara yığmalı
aşkların ateşiyle güzelce bir yakmalı
kıvamına geldi mi yerlerine bırakmalı
dönüştürür soğukluğumuzu,inanın
aşktır bu, yanmak gerektirir, ateşle oynamak

bilirsiniz cehennemin kışı yoktur

…………………………………..
…………………………………..


püskürürken öncüler
gökyüzü gülüşlü güne
tarih doktorasını yapan bir şairin
gözlemi eklendi öykümüze

sokaklardaki ölüler, sokaklarda dirildi

açlık kemirdi, acı saldırdı
ölümün gözleri çoklarını aldı
ve derken koptu, beklenen kıyamet

sokaklardaki ölüler,sokaklarda dirildi

yıllanmış tazem
yıldız benekli kürem
yusyuvarlağım
sevgilim hey
gülüşümüz vuruyor yüzüne
katmer açan güller serpiyorsun
omuz omuza yüreklerin güzelliğine

7) Saklı Şiir

cesedimi bulursanız eğer
giysilerim hâlâ üzerimdeyse
ceplerimi boşaltın
şiirsiz durmam ben
okuyun,özlemim sizindir de
elleriniz üzerinde olsun

giysilerim yoksa üzerimde
sıkılı yumruklarıma dokunun
saklı şiirimdir  o...

8) Mart Ateşi

ayrıntıları saklayan dağların eteğinde
belirsizliğinde gecenin
ellerimizde ışıltıları yaktığımız ateşlerin
kulağımızda rüzgârın yönettiği yapraklar hışırtısı
ve bozkır sesliliğiyle karışık suların ezgisi
hele ay ışığı
ay ışığı

yalansız böylesi yerlerde
soğukluğu dönüştüren sesiyle
yusufçuklar yoldaşı
şairimizin ağzından dinlerdik şiirlerimizi
sesler kulak kesilirdi o okurken
duygu kıvılcımları uçuşurdu yöremizde
yalçınlığa sürtünerek yukarılara ağardı
kendine eş yıldızlara…

dirençle dolardı içimiz
sevgiyle yüklenirdik
elimizi omzuna atarak onun
usul bir
“ sağ ol dost, yüreğine sağlık” derdik
paylaşırdık duyarlılığı ayakta korkusuzluğu
yüzümüzde doyulmaz sevincimiz

- işte ben o güzellikteyim-

o günleri anlatmaya başlasam
sıkılaşır surları diyarbekir’in
sesim bulur, tutar sizi
kışkırtır,varsa yüreklerinizi

9) Senaryomuzda Figürandır Tanrılar

her şeyi sürükleyen sessizliğin dili
zaman sen
'birazdan bu küçüğün de sesi kesilir' diyen
geçtiğin her yerde gözlerin bana dönük
aşkları yaşayarak
unutulmaz parçalar kopardım senden
haklı kavgaların özü beni,onlar doğurdu beni
gölgelenmedi alnım
düşmedi önüme başım hiçbir esişinde
beni hep dik gördün, beni hep gülerken
şiirler kazıdım
fır döndüğün yaşlı dünyanın yüreğine
piramitler,sözü edilmez bunakların oyuncağı
aşkın çocuğuyum bilinir
büyüklüğüne senin bile coştuğun
sevgililerimin sayısını da unuttum, adlarını da
yıllarla örtmene göz yummadım, ama hiç
şarkılarıma yerleştirdim, hep orda yaşarlar

-----------------:----------------------:--------------

zaman sen
her şeyi önüne katarak silip süpürmek isteyen
ölüm sessizliğiyle dolanan hayatın soluğu
titiz elek, yakındığını biliyorum
'nedir bu aşk veletlerinden çektiğim' deme
unutayım deme yine
unutayım deme yine aşk elenmez
dağları süzen süzgeçlerin o gelince erir
eleyebildiklerini de eleyemez olur
onunla yarışılmaz, asıl ona yaraşmak gerekir
aşkla varsın, aşkla anlamlısın, zaman sen
gittiğin her yere varmıştır o, onu görürsün
çıkarıp durmaktansa, fırlat gitsin şapkanı
bakıp bakıp düşünen zaman sen
beni görmüşlüğün var,haklısın
yüreklerden tanırsın
hani o irilerin
yayılır sesli şairlerimiz
gözlerin nasıl da güneşleniyor
evet unutamayacakların

ne doludizgin yaşadılar değil mi
yankılanan sesleri nasıl da diri

senaryomuzda figürandır tanrılar...



10) Şarkılar Tılsımı

günü geldiğinde adını da söylerim
bir harekettir başlar haritalarda

-----------------:----------------------:--------------

önce canan... önce canan
varsın önümüz yarlarla kesilsin, yâr daha tatlı candan
sürüklüyor bizi, o esenlikli güne...

bütün renkleri ayrıntılarıyla tanırım
esmerliği boşuna mı seçtim sanırsınız

çocukluğunu yaşayan bir insan, nasıl doygun büyürse
renkleri de ülkemizin, eksiksiz işlenmeli kalbimize
Öyle gelir, sonra o sonsuz, herkesi saran mavi...

ben yalancı gördüm de düşlerimin çağlayanı
bu haritalar gibisini görmedim

---------:---------------------:----------------------

göğsüne pençeleriyle hayatı işlerken âlâ
ki en çok bir geyik olurdu, peşine düşülen
yalansız olurdu, bu çiğnenemez yasa
şimdi bu uygar ellerden çıkma lekeyi nasıl silmeli…

ben yalancı gördüm de böylesine pişkin
bu haritalar gibisini görmedim
hani yalçınlığın ve köpüren kuşağın
göğünü bezeyen renkler, hani nerde
niye seçik değil, kaslardan oluşmuş gövden
adi bir yalan bu, nasıl örter üstünü

inkâr ediliyoruz, ey dilsiz dünya...

---------:---------------------:----------------------

işte şarkılarımızın tılsımı, kollarımızla sarılı, bağrımızda
bakışınız aralasın mesafeyi, istenildi mi görünürüz
güneşin doğduğu yönde... orta yerde...

dört bir yandan çevrili yüreğimin yaraşırı
ünlenişi bir eşkıya, yarası derin...

nerelerden gelen bu hüznümle
bin yıllanmış bu hüznümle, ülkem ben bilmez miyim...

ne vahşiler çığlıklarına karışıp kayboldular
nemrutlar eridiler sıcaklığının karşısında
sağır sultanların bile kulakları zonkladı
öncülerdi o en güzel ve naralarımızdan...

---------:---------------------:----------------------

kaval mı kaldı ki
bu içil ezgiler de nerden geliyor
zamanı mı aşıyor, yoksa ta o özgür dönemlerden

o yiğit  insanların yasak şarkıları duyulur
nal sesleri
al atlılar görünür
hançerleri sarkar gün ışığına

sen hep gençsin hep kıvrak
başkalarına yâr olmadın karanfil kaldın
sana   kimselerin   geliyor, vardıkça bilenen
aşkın felaket diridir, pusatlarından bellidir

doğanın mükemmel dostları öncülerdir
tozun izleyemediği, rüzgârın yetişemediği
alın  en güzeli ince belli atlarıyla
seni kınalı saçlar ülkesi
seni esmerim
seni bin yılların tutkusu
seni yaşamaya gelinir

kitaplar yazmazsa da şarkılar bıraktılar söylenir
o ezgiyi bütünleriz, dudaklarımızda ısrarı
bu   toprakların az sarsılmadığı doludizgin akışlarında
aşiret öfkesini taşıyanlar sabırsız ve kahramanlardı
ecelleriyle ölmedilerse de tükenmediler de
şarkılar bıraktılar amansız, her bir yandan duyulur
yüreklerimizde kabaran bu yanar özlemle
darağacı bir poz yeri, biz çocuklarına
ve zorbalığın aşağılandığı fotoğraflar demeti...

---------:---------------------:----------------------

ayaklarımızın altındaki topraklar yek vücut uzanıyordu
teklif yoktu aramızda,zamanlar yaşamıştık
bohçalarını kapıp da birbirlerini kaçırırlardı
törelerimize sığınırlardı, gözümüz üstüne ağırlardık
toprağın sevgiyle sürülüşünü öğretirdik
evvel ama silahı
zulme çekilmesi gereğini
öpülesi cehennemini ve bakımının
ellerin bakımından önce geldiğini...

kadınlarımızı, ıslak bozkır çiçekleri
koynumuzda açılan sürmeli gözler o
adına türküler yaktığımız
kutsal parçamız, sevinç ışıltılarımızı...

ve binicilerini seçebilen, önsezişli
yoldaşı vurulduğunda yemden içmeden kesilen
insanın içini titreten acılı kişneyişlerle
ardından ölen ve atlarımızı...

ve çıldırtan diriliğine özeni
ve mutlaka hayatı su aklığında yaşamayı...

---------:---------------------:----------------------

ürpertici uğultulara tutulduk, her şeye karşın bir arada
zora bir başağımızın bile olmadığını kanıtladık
uzaklardan gelmişlerdi ve istekli döndüler...

öfkeler yerini dindiren bir sevgiye bırakırken
işbirlikçiler saldırganları içeri aldılar
lanetli bir rüzgâr ovasını buldu...

ekmeğimizi paylaştıklarımız güvenilirdi bizim için
bilemedik en insan yanımızın  hedefe uygunluğunu
ağlar örüldü ağulardan, gökyüzü yasa boğuldu...

yabancısı olmadığımız bir takiptir  başladı...

---------:---------------------:----------------------

neler olmadı ki ey yürekli insanlar
ve parmaklarımızın arası mayınlarla döşeli...

antenler çoğaldı, sinsi fısıltıların sıçraması
alınlar, koyu bir karanlığa gömüldü...

adaletsizliğin kahreden temeline, çürük temeline
kızlarımızın kanlı gözyaşları yağdı...

açlıksa hele bir büyük kıyım, kimselerin söz etmediği
“kurtulma”nın yolu kimilerine of, nelere mal oldu...

ışığı eksildi ülkemin, vurulan yiğitleriyle
ve çepeçevre tel örgüler karartması...

yabancısı olmadığımız bir sürek avıdır
gelsinler hele...

--------:---------------------:----------------------

giysilerimizin renkleri peşine düşülmüş...

göğümüzden korkuyorlar bizim
o ölümü olmayan şarkılarımızdan
hapşırığımızı bile şifreye yoruyorlar...

kayıtsızlık ey, en kahredici olanı da
kardeşçe yaşadığımız insanları bize kışkırtıyorlar
aynı sevdanın ayrı kollarında çoğalan
gür ırmakların birleşmesinden korkuyorlar
bu ülkede bataklık yok
timsahı ama aratmazlar bunlar...

---------:---------------------:----------------------

renklerin uyumu, yüreğimin yaraşırı
göğsüne pençeleriyle sevgimizi kazırken gökyüzü
ürpererek haz almamış mıydın
karşılığın nasıl da verimliydi
o sıcak soluyuşlarımız değil miydi, doruktayken biçimlenen
silkelenip ölümsüz bir çağrı olan, önümüze düşen
bizi bilinen bir yere götüren bu geyik, öyle doğmadı mı
içimizde koşuyor
dışımızda görülüyor
güzelliğimiz
İşte yazgımız
hiçbir mikrop türünün yaşayamadığı o mutlu yere
aşkların aydınlık parladığı o özleme...

bundan ötürüdür ki bu sefer çok daha zorlu
bu insanlar çok daha amansız
geride alevler içinde bıraktığımız, çünkü gemiler değil
öz             
be
öz
kendi hayatlarımız...

düşlerimin çağlayanı, ey yüreğimin yaraşırı
seni bizim gözlerimizle bir görebilseler
anlarlardı kimselere yâr etmeyeceğimizi...

Green Blue Orange Back to Top