Developed by JoomVision.com

Aydın ALP Aydın ALP

Yalnız Düşenlere Ağıt

PDFYazdıre-Posta

.........

Ön Kapak Eser Hakkında

Yazar : Aydın ALP

Yayıncı:Diclem Sahaf Yayınları

ISBN:978-9944-454-04-9

1.Baskı: Nisan - 2007 İstanbul

 


Seçme Şiirler

1) Yalnız Düşenlere Ağıt

insanlar tek tek ölür
bizim insanlar tek bile değil
ya çoğu bir arada halepçe
ya bütünlüğünü yitirmiş halde
bir başka ve memleketlerinden uzaklarda
sevdiklerinden ve kendilerinden bile
parça parça ve çok uzaklarda
ölüyorlar tek bile sayılamazken
ne ezan sesi duyuluyor
ne bir fatiha okunuyor
çanlar bile çalmıyor
o çok sevdikleri “kılam”lar bile duyulmuyor
insanlık için çarpmış yüreklerin ardında
bir yas tutan bile olmuyor
ölüyorlar tek bile sayılamazken
hem kendilerine bile yabancı
hiçbir renk bu kadar hızlı dağılmıyor

--------------:-----------------:---------------

hüzne çalan rengimiz
bütün renkler içinde
hem baskın asla değişmez
hem baskılar altında rengini bile unutmuş
bir kürt kırmızısı
eksiliyor rengi…rengimiz
bir güzel kardeşim ölüyor
uzaklarda… çok uzaklarda
çok sonra duyuyorum
kanım çekiliyor
kırmızı mora dönüşüyor
ah ulan kara düzen
kara baskı, kara dünya
ahdimiz var ölümden daha büyük
hiçbir ülke hiçbir halk
ardımızda bıraktığımız düşlerimiz
özlemlerimiz ve genlerimizle
hiçbir ülke hiçbir halk
çocuklarımız kadar özgür olamayacak
ardıllarımız kelebek olacak
ah ulan kara düzen, kara baskı
gözyaşları titreşimde ve aşk uçarılığında
rengarenk kelebek ve kelebeklerimiz
hiç balta girmemiş ve girmeyecek ormanlarda
hiçbir avcının olmadığı bir dünyada
sonuna kadar özgür ve bir arada
ve mutlaka…

2) Kalbimin Diyarbakır’ında

ben aşkı yüreğimle alırım
yüreğime alırım
sevgiyi parayla ölçenler
pis burjuvalar
alayınızın canı cehenneme
ben aşkları ve geçmişimi hiç unutmadım

hayatı kahkahalar ritminde
ve gözyaşları ıslaklığında yaşadım
yoksulluğa karşı nârâlar atardım
pervasız kahkahalar patlatırdım
ben ne dengbejlerin kılamlarını
ne çocukluğumun masallarını
ne de gençliğimin kızıl marşlarını
ve hele annemi hiç
ne de onun sevgi pınarı dilini
hiç ama hiç unutmadım

ben aşkı yüreğimle alırım
yüreğimin otağına tahtını kurarım
dünyaya uçkuruyla bağlananlar
yırtık haramzadeler
pis burjuvalar
alayınızın canı cehenneme
ben âlâ güzellikleri hiç unutmadım

ben hep gözyaşlarımla kalbimi ıslattım
ben kalbimi hiç kurutmadım
aşk başımın tacıdır benim
ben aşkı hiç boşlamadım
ve kaç yaşında olursam olayım
kalbimde aşkı taşıyarak öleceğim
ve umarım da ben büyük aşkıma
kalbimin diyarbakır’ına gömüleceğim

3) Akdeniz Damlıyor Üzerinden

denizden henüz çıkmış
uzun farlarını yakmış da üzerime geliyor
üstsüz müstsüz ama öyle güzel ki
sarı pembe bir kız
teninden akan sular olayım kız
tangan olayım
pareon olayım
seni yatağıma alayım kız
git gel sabahlara kadar
sana dicle’nin masalını anlatayım

denizden henüz çıkmış
akdeniz akıyor teninden
ve akdeniz mavisi gözleriyle
uzun farlarını yakmış da üzerime geliyor
göğüslerinin arasından süzülen sular olayım
meme uçlarından biriken damlalar
o serçe ayaklarınla kız
basıp geçtiğin yerler olayım
tenindeki tuzları yalayayım
seni yatağıma alayım kız
git gel sabahlara kadar
sana dicle’nin masalını anlatayım
mezopotamya’nın mitolojisini
bin bir gece masalı halt etmiş yanında
ki sığmaz günlere
bir halkın tarihi…



















sana dağlarımızı anlatayım kız
büyürsün dinledikçe
bak akdeniz’in göğü geceleri ışıl ışıl
havai fişekleri, birbirinin peşi sıra
şu anda bile diyarbakır’ımda
hevsel bahçesi’nde, kırklardağı’nda
silahlar patlıyor ardı ardına
göğümüz karartılıyor silahların ışığı altında
sana, yok olmayı bile şarkılaştıran
ölümsüz aşklarımızın sırrını anlatayım kız
çağları aşan efsanelerimizi
sadece sevişmek yetmez hayatı karşılamaya
öğreneceksin
hüzün,gözlerini bileyecek kız
için de dışın gibi kamaşacak o zaman
göreceksin
işte o zaman özgürlük daha güzel olacak
o zaman kahkahalarımız dalgalar
bütün kıyılarda patlayacak
her bir sözümüz yelken olacak
uzak ülkelere ulaşacak
kelebek ellerin, ellerimde olsun
akdeniz okyanuslara karışsın

denizden yeni çıkmış
akdeniz akıyor üzerinden
uzun farlarını yakmış da üzerime geliyor
sarı pembe bir kız
insanın içini havalandırıyor
yüreğini kanatlandırıyor
hey bambino diyorum, kollarımı açıyorum
gel güzelim gel
gözlerinin içi gülüyor

4) Yer Altına Çekilmiş Bir Tarihin Sesi

hiçbir adım izi yoktu çıktığımız yollarda
sadece tel örgüler ve mayın tarlaları
ve yakılan beş yüz kürt çocuğun çığlıkları
donup kalmıştı amudê’yle aramızda
imkânsızdı yankılanmaması kulaklarımızda

zeynel abidin camisi de hüzünlü duruyordu
yanıbaşlarında mor yakup
torbalar dolusu kemikler
ve yağmalanmış mezarlığıyla acılar içinde
ve danyal’dı bir başına bekleyeni
katliamlardan artakalan esmer genç
nusaybin’in tek süryanisi
varsay ki papatyalar içinde bir gelincik
üstelik gülüşünü yitirmemişti

---------:---------------:----------------

midyat’ta da mor gabriel taş kesilmişti
mardin’deki derul zafaran misali
hem suların sevdalısı hasankeyf bir de
suların altında kalacak gibi
ve melik dara ve anastasya
çığlıkların donup kaldığı kayalar silsilesi
bir tarih çekilmiş yer altına
sarnıçlar ve baş döndürücü kuleler
yer altı zindanları ve tapınaklar
köprüler ve su kemerleri
ve yankılanan çığlıklar halinde kaleler
zamana karşı halen de savunmada
saklı defineleri ve ürkütücü labirentleri
dara-anastasyapolis taş kesilmişti

bulutlar göğü nasıl kaplarsa
kederler de yüreğimi öyle…

---------:---------------:----------------

oysa melik dara ve anastasya yılları
aşkın göze alındığı zamanlardı
ölümün göze alındığı zamanlar
dicle ve fırat arası
güneşin parladığı muhteşem diyarlardı
yaşamın bile karartılabildiği ürpertici diyarlar
peygamberler ve imparatorlar boy gösterirdi
arslanlar kükredi, leoparlar ve parslar
kartallar ve şahinler havalanırdı
ve mavi gökte turnalar
keklikler ve dağkeçileri sekerdi
ve yeşil dağlarda ceylanlar
dara-anastasyapolis’te
koridorlarda fısıltılar dolaşırdı
zindanlarda çığlıklar yankılanırdı
tapınaklarda ağır ve kutsal sözler
tarihin gözlerinin fal taşı gibi açıldığı zamanlardı
eski uygarlıklar tanığıydı bu zamanların
dara…dara
dünya zindan olmuş şimdi toprak altında
dünya kapkara

---------:---------------:----------------

cinler ovasından geçtik
kutsal kitaplarda bile sözü edilir
cinlerden gelir bu bölgenin ahalisi
antik kent dara gerilerde kalmıştı
antik kent dara büyülemişti bizi

kavurucu bir serüven sürüyordu
yukarılardan aşağılara hor bakan kelê
ve yakılmış köyler
dağlara tünemiş hayaletler halinde
ve sanki çöl ortasında birden bir vaha
güzelim awa sıpi
her nasılsa kutuplardan getirilmiş
buzların apak çözeltisi

---------:---------------:----------------

ve tahir
rebap çalan karayağız kürt çingenesi
epopelerini seslendiriyordu mezopotamya’nın
sularda yaralı bir ses yankılanıyordu
kavaklar hışırtısında
ceviz ağaçları ve incir ağaçları sesinde
saçları ıslak salkım söğütleri sesinde bir ses
ağaçlardaki kuşlar duyuyordu
arılar ve böcekler duyuyordu
uçuşan kelebekler de dahil
sudaki balıklar bile anlıyordu
insanlar anlamıyordu
tıpkı dara gibi taş kesilmiştik
cinler çarpmıştı bizi
biz anlamıyorduk

ismail abinin yüreği elinde mendil
enver ve kamuran’la halay çekiyordu
doktor ömer ve eşi nurcan tempo tutuyordu
rıdvan’ın da ağzı kulaklarında
ben günü demliyordum

sularda yaralı bir ses yankılanıyordu
yeraltına çekilmiş bir tarihin sesi
biz anlamıyorduk
cinler anlıyordu

5) Gözyaşları Islaklığında

gözyaşları ıslaklığında bir akşam
ve gözlerimde biriken bulutlar var

bazalt taşlarının donmuş çığlıklarını duyuyorum
dicle balıklarının kederlerini
hevsel bahçesinin buruk hüznü kalbimi dağlıyor
kıyımdan artakalan ağaçların ağıtları kulaklarımda
amed’imin göğünde yıldızlar ki irem bağları salkımı
bir zamanlar  bu göğün altında yaşayan halklar da öyleydi
anımsadıkça içim dolup dolup taşıyor da
bunları kirlenmiş insanlarla paylaşmıyorum

gözyaşları ıslaklığında bir akşam
ve gözlerimle biriken sular var

üstelik şu anda
ne hevsel bahçesi ne kırklardağı
ne dicle’nin önünde ne de hazar’ın kıyısında
öyle serin ve ıslak bir anın kayalıklarında
öyle mahzun ve yalnız…

-----------------:---------------:-----------------

gözyaşları ıslaklığında bir akşam
ve gözlerimde biriken yıldızlar var

kalbimde hırçın dalgalar ve çıldırtan bir gitar
kulaklarımda attığım nârâlar ve kahkahalar
biliyorum hayat boyu en güzel ve en yenik
anılar, aşkların resmi geçidi ve üst üste
yani hüzün
kocaman ayaklarıyla kalbimin üstünde tepinmekte

-----------------:---------------:-----------------

gözyaşları ıslaklığında bir akşam
ve gözlerimde kıvılcımlar var

dünya kafamı bozuyor
bir zamanlar kelebekleriyle aklımı kamaştırırdı
şimdi sırtlanlarıyla beni kuşatıyor
bu can ki spartaküs’ün zarok’u
bedenim ki bir hüzün senfonisi
amed’in dolunayı aklığında
dicle’nin suları yumuşaklığında kalbim
hayat boyu en güzel ve en yenik
yakıcı ihanetler denizinde bir aysbergim

-----------------:---------------:-----------------

gözyaşları ıslaklığında bir akşam
ve aklımda küçülenler var

biliyorum yaşayarak öğrendim
insanların kötülükleri yetersizlikleri oranındadır
beko ewan’lar bir yana
kurumlarımız bile sömürge zihniyetli
korkuyorlar sol tarafında yürek taşıyanlardan
amed’in ölümsüz şarkılarından korkuyorlar
hayat boyu sloganım değişmeyecek
büyümeyen o asi bağlar çocuğu olmak
diyarbakır’ımda
yaşıyor ve yazıyorum
kralına kadar…

gözyaşları ıslaklığında bir akşam
ve gözlerimde haklılığın küstahlığı var

alçakların canı cehenneme
aklımda şiirler ve aşklar var

6) Yüreğimi Kanatan

kanayan bir elim var, tutabilir misin
ben yürekli bir adamım
tek tek kişiler uğraşamaz benimle
ne dediğimi anlıyorsun
kuşatılmış yanım yörem
hep böyle susacak mısın

kirli ve eğri insanlar arasında
apak ve baston yutmuş gibi dolaşıyorum
gülümsemeye bile düşman olunan yerde
vakitli vakitsiz kahkahalar atıyorum
acılar ki  kalbimde hem çağlayan dicle
kabarıp kabarıp akıyor, bilene
hep böyle seyirci mi kalacaksın

anayan bir elim var, tutabilir misin
çocukluğumda nârâ atmadığım hiçbir sokak kalmadı
gençliğimde çatal parmaklarla geçmediğim hiçbir alan
sevdalı bir fatihiydim amed’imin
ve beş parasız kralı
ki o asi bağlar çocuğu sıkılı yumruklarıyla
hâlâ dolaşıyor kalbimin sokaklarında…

ben duygusal adamım
vurulursam kalbimden vurulurum
beynimdeki bu siren sesleri çıldırtmada beni
sen olmasan susturamam

----------------:--------------:-----------------

ellerimi onlar kanatıyor, ama yüreğimi sen
biliyor musun
ayçiçekleri güneşe yönelir
arılar çiçeklere
bir yiğit ise aşkına
dünyayı tutan sesin sahibi ben
sen suskun kaldığında çok azalıyorum
yanımda seni istiyorum
duyuyor musun

sevgilim
serçe sekişli güzelim
kuşatılmış yanım yörem
katilim sen mi olacaksın
gülüm…gülüm
sen söyle… hadi durma söyle
hiç yakışır mı bana böyle bir ölüm

sevgilim…sevgilim
kanayan elimi ne zaman kavrayacaksın

7) Serzeniş

diyarbakır’ımın nazlı göğünde uçsam
ayakları yere basmıyor diye yererler
dicle’min güzel suları üzerinde yürüsem
yüzmeyi dahi bilmiyor derler
ağzımla kuş tutsam
kuşları bile “ sazan” bellerler

-----------:---------------:-----------------

oysa ve tabi ki
ne gökte uçtuğum var
ne suda yürüdüğüm
düz yolda bile tökezlediğim oluyor
ağzımla kuş tutma bir yana
gözlerim de artık iyi seçemiyor
ne böylesi maharetlerim var
ne de böylesi isteklerim
şairim ama sonuna kadar
ve diyarbakır surları kadar diyarbakırlı
ve kralına eyvallahım yok
ve güzel insanların sığınağı
budur kıskançlıktan kudurmalara sebep
ve şiirlerim
vahşetin sultasında bile pes etmemiş
sonuna kadar güvendiğim yüreğimin vuruşları
özlemlerimi ve düşlerimi
yaşatırım yaşadıklarımı da
hüzün ve başkaldırı
gözyaşları ve kahkaha
çırılçıplak bir aşk ve özgürlük
merhamet ve vicdan
ve kalbimde üzerine titrediğim sevda
çiçeklerin bile incinmeyeceği bir dünya

-----------:---------------:-----------------

evet, ne gökte uçtuğum var
ne suda yürüdüğüm
ne de ağzımla kuş tuttuğum
ne böylesi maharetlerim var
ne de böylesi isteklerim
koşullar ama ne olursa olsun
insanların içi hain olmasın da isterim

8) Bugün İspanya

sular çekildi
günün ölüm vakti
akşam olmakta

bugün ispanya

amerika
afganistan
ırak ve kürdistan

hayatın kör vakti

kalbimin güneyinde bombalar patlıyor
acılar yığılıyor kalbime
acılar art arda
hewlêr şehitleri meşale olmuş
karanlıkları yara yara

sular çekildi
pandoranın kutusu ardına kadar açık
dünyanın çıldırma vakti
halklar kanamakta

bugün ispanya

sular çekildi
sinegoglarda patlıyan bombalar ve türkiye
karanlığın hançer vakti
yüreğimden çığlıklar kopuyor
dağlarda kartallar nasıl havalanırsa

bugün ispanya

filistin
israil
ve kanayan birok ülke
hayat ölüme koşmakta

bugün ispanya

9) Yürekler Sağanağı Altında

ölümlerin izini sürüyoruz artık
bir zamanlar gençtik, yumruklarımız havada
yanımızda yöremizde yürekler çiseliyordu
ayrımına varmadığımız fanilikler içinde
sonsuzluğa meydan okuyorduk
yürekler sağanağı altında
ölümlere yetişemiyoruz artık

hangi güç bizi savurmuş bu gezegene
kim ya da ne ve ne hakla
zenginler neyse ne de
biz yoksulları bu kahırların ortasına

mustafa, güzel kardeşim ölüyor
gencecikken
kızı daha bir yaşında bile değilken
acı sersemletiyor beni
kan beynime sıçrıyor

bu dünyayı bir kriket topu gibi fırlatmak isterdim
uzaklara…çok uzaklara
sevginin ve sevgililerin ölmediği bir galaksiye
ben öleceğim ve sevgilim ardımda gözyaşı dökecek
kahrolsun böyle bir hayat
doğanın doğasına lanet olsun
ben öleceğim ve çocuklarım bensiz büyüyecek
düşündükçe kanım kızışıyor
dünyayı bir kriket topu gibi fırlatmak istiyorum
uzaklara…çok uzaklara
sevginin ve sevgililerin ölmediği bir galaksiye

--------------:---------------:---------------

ah, elimde olabilseydi
mustafa’m mustafa
bütün güzel insanları geri getirirdim
ve ruh verirdim bütün doğaya
sevgiyle çarpan bir kalp
akrep bile sokmazdı hiçbir canlıyı
ve hiçbir mikrop türüne yer vermezdim
ve insan güzelken ölüme asla

benim elimde olabilseydi
bu yarım aklımla bile
muhteşem bir güzellik oluştururdum
ölüm
sevgisizliğin başladığı yerde gelirdi
yaşam
aşkın olduğu yerde sürerdi

evet, elimde olabilseydi
harikalar yaratırdım
mide katmazdım insan bedenine
bencilliğin ve kötülüklerin kaynağı
açlık olmazdı
ve gözleri öyle doygun yapardım ki
temiz hava, yeşillik ve insan sıcaklığı
ve suyla yaşatırdım insanlığı

ve benim yarattığım insanlar
zombi olmazdı
kim güçlüyse ardı sıra
asla
adalet ve sevgi olurdu
tek yasa

10) Uzaklarda Kalan

önceleri
evler…evler
insanları gökyüzünden ayıran hücreler, derdim
çimenlerin üzerinde
sere serpe
kulağımın arkasında bir çiçek
mehtabı ve yıldızları seyrederdim
suların uğultusu
ağaçların hışırtısı
kurbağa vıraklamaları ve ağustos böcekleri
ve dağların yalçınlığı
ve buram buram
çiçek kokuları
çiçek kokuları

şimdi evimdeyim ve yumuşak yatağımda
ve yıldızı bol dağlar çok uzaklarda

Green Blue Orange Back to Top