Developed by JoomVision.com

Aydın ALP Aydın ALP

Ateşin Kehaneti

PDFYazdıre-Posta

.........

Ön Kapak Eser Hakkında

Yazar : Aydın ALP

Yayıncı: Memleket Yayınları

Dağıtım:Toplum Kitap Evi

Baskı: Mart 1989


Seçme Şiirler

1) O Sular Nereye Aktı

o sular nereye aktı
o akasyalı yağmur suları
içinde gözyaşlarım

“diyarbekir etrafında bağlar var”
üzüm yaprakları yeşili düşlerim
kavgayla elde ettiğim aşklarım vardı
polisin ve paranın gölgesi yoktu
sokaklarda
deli deli
kahkahalarım çınlardı

o sular nereye aktı
o akasyalı yağmur suları
içinde özlemlerim kanardı….

2) Aşk Şarkısı Ezgisi...

eğitimli yıllarımdı, bir o öyle esmer
tutup çayıma atasım  gelirdi...

bir büyük oyun oynanıyordu, bilemezdik
sonra o kara bulutlar kopup geldi...

mumlar yanmıyor,ikonalar yok
ne papaz ne imam
ne de o soydan biri
şiirin dünya salkımı gözleri önünde söylüyorum:
ölüm yürüdüğüm yollara döşenmişti
sevgiliyi uzak tuttum kendimden
daralan bir çember, göremezdi o
sevgiliyi uzak tuttum
aşk böylece kaçtı gözden...

hadi söyle şiir, sevgili bağışlar mı  beni
yok yok önce duyur ona sözlerimi ...

ölüm yürüdüğüm yollara döşenmişti
bir  daha görmedim o sevgiliyi

bu kadar da derin olur muydun hüzün
yitiğimden beri söylenen şarkılarımın ezgisi...

3) Papatya Ömürlü

geceleri sessizce sokuluyorum
düşlerini dinliyorum papatyaların
buruk bir hüzün kaplıyor içimi
ay... masallara giriyor...

kalbim hışırdayarak köpürüyor
beni ele veriyor kalbim
göz göze geliyoruz
ıslak kirpiklerimiz...

yamaçların hep genç ölenlerinden biri
gözlerimden okuyor cesur ömrünü
gururla selamlıyor seni yıldız, şöleni
ay şarkılar söylüyor…

4) Yönü Söylenmeyen Gizler…

dostlar
bu ne biçim iş
dostlar
yüreğim bir tapınak gibi teklifsizken
artık yönü söylenmez gizlerim oldu
bu kez de ölmesem daha ölmem...

dostlar
izin verin
izin verin bu gecelik sineyim
hem böyle yakınınızda
hem yok bilin
bakın anılar hızla vuruyor kapısını yüreğimin…

GÖZYAŞLARI AYDINLIĞINDA...

kımıltısız bir gecenin sularındayım
yükünü boşaltmış bir gemi bedenim
umut balyaları
sandık sandık aşklar
ambalajsız kahkahalar.
ne varsa hepsi ...

gecenin koyulaşan sularındayım
ardımda bir onur şeridi parlayan geçmiş
sonsuzluğa yürüdüğümüz anlar
göç eden kırlangıçlar anıların hepsi
bir kocaman düş kırıklığı
eşliğinde gözyaşları ve hüzün

yüreğim,sen iyi bir kaptan değilsin
çok çekti bedenim senin elinden
yüreğim,seni sulara atmalı
balıklara yedirmeli seni yüreğim
ardından trompetler hüzün çalmalı
seni öyle uğurlamalı, dindiren yatağına...

ay gelip gelip gözlerime giriyor
sularını taşırıyorsa kime ne
hem geceleri gökyüzü bir at olmasa
kanatları ışıktan bir at olmasa
almasa düşlere götürmese
ben nasıl dayanırım dünya...

5) Matematiğin Cehaleti...

İki kere iki ben ne dersem o eder
matematik  hiç bilebilir mi  gözü karalığın güzelliğini

DÜŞMEZ KALKMAZ BİR ÖLÜ

en  kahredici  günlerimde yoksunuz
ay beyaz şarap tadıyla kalbimi köpürtüyor
üzerimdeki gözler siliniyor,beni diplere çeken zulüm de
katılınca şarkıların daha sabah olduğu sizler yoksunuz
ey siz söz ettiklerim,  kimlerseniz bilmiyorum
en kahredici günlerimde, ama yoksunuz...

zulüm iyice yerleşiyor, bir aklığı tüketiyor
yürekleri kelebek inceliğinde kardeşler, ama niye
gözlerinizde düşler parıldamıyor,ben kahroluyorum
ay beyaz şarap tadıyla kalbimi köpürtüyor
pencereleri kırıp havalanıyorum, hiçbir şangırtı duyulmuyor
bulutlar ayaklarımda bir gök ayakkabı
üzerimdeki gözler siliniyor, anıların ağırlığı da
beni daraltan yanlış kadınlar elveda
sevgili ay
mahzeninde kaç hıçkırık şişesi var, kaç sağanak
bu aralar hüzne kesilmiş kalbim,sıkı içiyorum
ankara hışımla yağdırdığım yağmurları bilmiyor...

Sonsuzluk bırakıyor ellerime,düşmez kalkmaz bir ölü
çok yaşlı bir ölü bu, üstelik mumyalanmamış
iskeletinden kalan çürümüş düş parçalarından anlıyorum
hiç yaşamıyor
şairim, ama katil bile olsaydım hiçbir düş-er’ini öldürmezdim
ellerimdeki düşmez kalkmaz bu ölü, zaten çok eski
iskeletinden kalan çürümüş düş parçalarından anlıyorum
ben daha doğmadan çok önceleri soğuduğu besbelli
tanrı dağı artı hira dağı kadar durgun bir ölü
tarihin orda bir  yerlere boşluğa bırakıyorum
çerçevesine düşüyor, yüzünde çok kullanılmış bir hüzünle

ağaçların olduğu her  yerde sabahlar kuşlarındır
artık matematik de bunu öğrenmeli…

6) Eller Üzerinde...

on beş çocuk beş papatyaya koşmuştu
gecelerin ordusu...gecelerin ordusu...

kızlarımızın gözlerine sürme çeken
delikanlılarımızın saçlarına fön
dağlı bir kuafördür ölüm
ay, kına yaksın ellerine...

gök unutma
şehitlerimizin sayısınca artıyor yıldızların…

arka fonda yürek vuruşları
ırmaklarımızda ayırt edilen şarkılar
çocuklarımız taşınıyor eller üzerinde
eller üzerinde bir onur…

ay,gecenin içinde bir ihanet
dağlı bir kuafördür ölüm...

7) Gök Kuşağını Geçmek...

ölüm,ıslık çala çala geldi
ardından dizginsiz bir tipi
ve dağlarda hüzün vardı, eridi
göl
oldu
yürekler
acılar dipte parıldayan çakıl taşları...

ellerimizdeki güller bile artık kokmuyordu
dehşete düşmüştük
ölüm, ıslık çala çala geldi...

büsbütün unutulmuş ve yeniden bulunmuş
yağmurlar eskiliğinde taze aşklar adına
sonra yeniden
sonra bir kez daha ...

ne çare
kardeşlerim uykunun öbür yanında
kusursuz ve âsi
orda da gözyaşları varmış
dün gece rüyamda gördüm,ağlıyorlardı...

şarkılarımız nerden uyarlanmıştı, bilmiyorum
hep birlikte söylenmiyordu
duyarlılığımızın uyruğu acaba bilindi mi...

dalgınım
hüzünlüyüm
anılar çok ağır
beni konuşturmak isteyeni öldürebilirim..

büsbütün unutulmuş ve yeniden bulunmuş
yağmurlar kadar eski ve taze aşklarımız adına
haydi gök kuşağının altından geçmeye çocuklar
saçlarımız değil, görüşlerimizdir değişecek olan…

8) Kaygılar Bitti Ana

küskün
gözleri açık
ve öyle acılı
anacık da eklendi şehitlerime...

ben kimin oğluyum
sen kimin anasısın le
tepa baravalı kadın...

GEVRĒ ALP

kaygılar bitti ana
ne newroz
ne de bir mayıs öncesi gecelerde
evimizin yoklandığını artık duymayacaksın
gece yarıları homurdanan her araba sesine
korkuyla çıkmayacaksın  balkona...

kaygılar bitti ana
etrafıma yakılan alevlerle kavrulmayacak yüreğin
ne öğretmenliğimin gelişini gözleyeceksin
ne de duvağıyla getireceğim bir alp gelinini
televizyonda gösterilen sıralı dağ parçalarına da
artık ağıtlar yakmayacaksın...

--------------:--------------:--------------------

kaygılar bitti ana
diyarbekir toprağı incitmez bağrında yatanı
bak ayak ucunda baran adında küçücük bir çocuk var
ve sizlere gölgesini esirgemeyen bir dut ağacı
üzerlerine titrediğin  çiçekleri avutamadım
yüzlerini güldüremedim ana
çiçekler ellerinle açıyormuş meğer
yokluğunun ilk gecesi son kez koktular
her yıl balkonumuzda yavrulayan yusufçuklar da
gelmezler mi bu yıl acep
ölümlerin ortasında kaldım ana
gittikçe azalıyorum...

(artık nerede bir yusufçuk havalansa
kendimi tutamıyorum
anacık ayakta öldü...)

seni toprağa vereli bir de yağmurlar yağıyor
o ruhumu çok daraltan yağmurlar yağıyor
yağmurlar aralıksız yağıyor, hiç durmuyor ana...

alınlara vuran bu projektör soluğum
şarkılarımız çınlamadan kesilsin istemiyorum
sevdalı olmanın diyeti, ama çok büyük
ölüme yakın yaşıyorum ana...

--------------:--------------:--------------------

(az mı darbe yemiştim sanki
iyi kötü birbirimizi tanıdığımız dünya
kaç anam vardı ki...)

benzi yenilgimizin renginde olan ana
özlemlerle yüklü kalbin yetmedi
çok istedim kan olamadım
ellerin yok,artık beni yatıştırmaya...

9) En Uzun Dicle...

dünya...dünya...dünya...
dökülen kanlarımız ki en uzun dicle
yüzyıllardır durmaksızın neyi söyler
bir peşmerge şarkısı,aşikâr ve derin
bin kaval inler, bir özlem söyler ..

GÜL HERKESE GÜL OLDUĞUNDA

nazlı bir gelinciğin göğünde
çelik kanatlarıyla ölüm dolaşıyor
dinlerin yazdığı kıyametten başkadır bu
hortlayan hitler kılığında kimyasal bombalar
israfil’in suruyla yağdırılmıyor...

dünyanın sistemli gözleri kayıtsız
parmağını bile oynatmıyor...

sistemlerin batsın dünya
düzenlerin ve demokrasin batsın
bütün dillerindeki yeminleri toplasan
az yerin kaplayan bebelerimizin hıncını
ve gözyaşlarımızın  ahdini taşıyamaz...

bir gelinciğin güneyinden geliyor bu uğultu
ve çeliğe artık göz pınarlarımızdan veriliyor su…

dünya...dünya...dünya...
gül herkese gül olduğunda
hiçbir ferdimiz yenilmemiştir
bir şafak söker, bir gül hızla ışır
gözyaşlarımız da aydınlanır...

10) Ateşin Kehāneti...

ateşin kehâneti bu
dehhâklar bir bir düşecek...

haho haho haho
halepçe kıvrılan bir ülke
çocuklar küçücük
ölümün kolları üstünde...

kawa'nın gazabı üzerlerinde olsun
çelik fırtınalar kuşanıyoruz
başülke şövalyeleri
azrail tanığımız olur,karşı karşıya geldiğimizde.

ölüm, napalm  sırlı, isterse de kimyasal olsun
saçlarımızı taradığımız bir aynadır bre dünya
'diyalektiğin’in   de kulaklarına kar kaçsın
bütünleri' 'feda ediyorum' esmerliğimize...

eceliyle ölmenin utanç olduğu bir ülke
dünyanın gönderine al yeşil seher
çağ değişimidir
hadi hep beraber kardeşler...

ateşin kehâneti bu
dehhâklar ölecek...

Green Blue Orange Back to Top