Developed by JoomVision.com

Aydın ALP Aydın ALP

Yüreğim Ülkem Gibi

PDFYazdıre-Posta

.........

Ön Kapak Eser Hakkında

Yazar : Aydın ALP

Yayıncı:Cem Yayın Evi

Baskı: Mayıs 1993, İstanbul

ISBN : 975-496-427-X

 


Seçme Şiirler

1) Martıların Hazar’ı

dalgalar yakamozları vuruyordu kıyıya
adnan yalnız ve yalnız kendisinin bildiği bir danstaydı
ben yıldızların belirişini izliyordum gökte
demek ki akşam
kendini anlatamayanlara ay doğuyordu
ay kendini anlatabilenlere de görünüyordu
ibo pis pis uyuyordu
elindeki şarap şişesi cesetleriyle gölde yıldız avlıyordu memet
yeşil gözlü memet üstelik yeşil yıldızlar arıyordu
ben ikide bir "hey" diye bağırıyordum
çünkü ay beni kışkırtıyordu
cırcır böcekleri de habire çocukluğumu düşürüyorlardı aklıma
o muhteşem estiğim, kızgın mavi günleri...

--------------:-----------------:------------------:--------------

sonra içimizde en ayık olan zeki’nin önerisine uyduk
başladık van gogh'un kesik kulağını aramaya hazar'da
sular sır vermiyordu
mehtabın gözyaşları çiseliyordu üzerimize
halimize gülüyor muydu, ağlıyor muydu bilmiyorum
biz ne van gogh'un kesik kulağını bulabildik sularda
ne de gasp edilen en güzel on yılımızı
cırcır böceklerinin serenatı sürüyordu...

gölün hışımla açılan yelpazeleriyle irkildik
hazar'ı kızdırmış mıydık ne
rüzgârları  keskin ıslıklarla işliyordu içimize
çiçekçi aydın’ın hele kolları kanatlanıyordu titremekten
biz ayaklarından tutup havalanmasını önlüyorduk
ibo' nun rüyasında bile kesmeyi sürdürdüğü bıyıkları savruluyordu
gariban ibo, kristal şarkılarının içinde ezik uyuyordu
adnan, yalnız kendisinin bildiği dansı sürdürüyordu  ve yalnız
ben ikide bir “hey” diye bağırıyordum
acayip memet adına da ,o deli şair tel örgülerine nasıl katlanıyor
remzi adına da, sahi avusturya’da dağlar var mıdır
ramazanoviç  heeeyy
getirdiğin cinler tılsımını yitirdi
bizi uzak düşlere götüremez artık
ve unutmak adına dilimde eski bir şarkı
"öyle sarhoş olsam ki…″

--------------:-----------------:------------------:--------------

ben bilerek hiç ″of ″ çekmiyordum, dağlar yıkılmasın
roma’yı yakmış neron'a dönerdik, kazara o anda bir deprem olsa
her yer allak bullak olurken bizi kahkahalarımız sarsardı…

ay yaşaran gözlerini üzerimize dikmişti
martıların hazar'ı da yakamozlarını vuruyordu kıyıya
biz geceyi mi tüketiyorduk
hayatı mı
kendimizi mi
bilmiyorum
cırcır böcekleri serenatlarını sürdürüyordu temmuza
belki amadeus’un kemiklerini sızlatan
ama şairlerin mutlak yüreğini burkan bir sesle söylüyordum
'öyle sarhoş olsam ki...'

--------------:-----------------:------------------:--------------

yıldızlar ve hazar baskındı
gecenin yumuşak göğsüne sokuldular arkadaşlar
fantazya  dördümüz de ağlamaklı duruyordu gökyüzünde
dostumuz suların çirkin prensi de sarayına çekilmişti
cırcır böceklerinki bir bitmez çingene düğünü...

insanların sonsuz uykusuna tanık olan göl
seni ben uyuttum bu gece
ritmik horlayışını dinledim sabaha dek
sigaramın ucundaki yıldız sönmek bilmedi
gözlerim alev alev, baş ucunda bekledim
martılarının da balıklarının da haberi yoktu
acılar ülkesinin hazar'ı ey
bir şair kıyında hüznünden ölüyor
gamsız hazar, ruhsuz hazar
sudan başka nesin ki sen
yıldızların bile küskün duruyor...

ay kayboluyordu ve artık güneş
bizi bir başka güne savuruyordu...

2) Bütünaylı Bir Şarkı

seni  görünce
yüreğimde bir serçe çırpınıyor
kanatlarının ıslaklığı vuruyor yanaklarıma
yüreğimde ricat boruları
yüreğim bozgunda...

bedeli özgürlük olan hiçbir şeye yokum ben

bu hüznümü
köpeklerin önüne atsam
koklamaz bile
hem sevgilim
özgürlüğüm ve sen
niye karşı karşıya olasınız ki…

iri gözleri buğulu güzel
uykularımı kaçıran
kızılderili soyadlı kız
ey yağmuru  çağıran büyücü
ıslandığımı bilmez değilsin
dudaklarınla kurulanmak istiyorum
öpüşlerinden bir giysi kabulüm…

---------:---------------:---------------

kalbimin dolunayı
keçi ruhlu tanrıça
kanıma girdin, alışkanlığım oldun
ben tek başıma tat alamam dünyadan
adın dudaklarımı yakıyor
kalbimi kamaştırıyor
ağzının kıyısında böğürtlen baharı
ansız ve amansız bir baskın
gözlerinle zehirledin akşamlarımı
güneş damlası, keçi ruhlu tanrıça
kutlu bir kehâneti çağrıştırıyorsun
belki de katlanılmaz bir ölümü
dudakların ateş mevsimi küllenmeden
gel birlikte yanalım, yanabildiğimiz kadar...

bütünaylı şarkılar güzeli
masumluğunla avutmak istiyorum kendimi
ve aşk her şeyden
büyüktür belki de…

3) Yüreğim Ülkem Gibi

kalbin akasyaları dökülüyor, sizler gidiyorsunuz
ben solgun bir menekşe olarak kalıyorum, sizler
gidiyorsunuz
aşkın kamaşık güzelleri, sizler nereye
renkleri tükeniyor hayatın, bensiz nereye
bak yüreğim şimdi ülkem gibi
bak yüreğim şimdi paramparça
beni bir başıma koyup öyle nereye
hep ben mi sesleneceğim ardınızdan böyle,
güzel güzel güzel
yağmurlu günlerimi seviyorum, sizleri ve aşkımızı
renkleri tükeniyor hayatın, bensiz nereye…

4) Diz Boyu Hüzün

şarkılarını yitirmemiş arkadaşlar
yüreklerimizin kapıları aralı kalsın
nasılsa ahmed arif ölmüş
nasılsa dışarda diz boyu hüzün
varsın essin…

diyarbekirli  bir ağrı bu
yüreğimin ortasında
bahar akşamlarındaki  dolunay gibi
dicle’sinde nasıl parlarsa
ahmed arif’in acısı
yurtsever ve gözü kara…

ömer, kardeşim
yüreğimizin dicle’sinde çapulcular yürüyorsa
ve sevdiklerimizi böyle art arda yitiriyorsak
“sağlık eczanesi” de sağlığı kurtarmaya yetmez
allah kahretsin

5) Olanca Hayatımın Şarkıları

kayıp kayıp düşüyor yıldızları göğümün
ağlayamıyorum da
bir tek gözyaşı damlası yok yanaklarımda
biliyorum
ağlamak uzak kıyılarda bir dolunay
içim de öylesine taşkın
biliyorum
bu hiç de hayra alamet değil
seni görmesem sapıtırım
başka ne desem...

şimdi uzak kıyılardadır dolunay diyorum
içim çalkalanıyor
içten içe köpüren gözlerimi düşünüyorum
ne yapsam
gök taşları bile
gecenin göğünü boynu bükük bırakmazken
gök taşları bile
sevdalandığı boşlukla öyle vefalı yanarken
içimi karanlıklara boğmamalısın  sen
hem ben böyle bir başına
olanca hayatımın şarkıları da
gömülür yüreğime, haykıramam

6) Ay Işığı Damlalar

ay ışığı damlaları  bunlar
bu kadar çok
bu kadar çok
bu kadar çok
bu ölümsüz topraklara
habire damlayıp duruyor...

ay ışığı damlaları bunlar
gezegenin sömürgesi bir ülkede
lanetli bir ülkede
âlâ bir renk uğruna
bu kadar çok
bu kadar çok
bu kadar çok
keşke damlamasa…

ay ışığı damlaları bunlar
gecenin rahmine hışımla düşüyor…

7) Ölümsüz Bir Ülkenin Koynunda

sermaye uludur, sermaye uludur
emperyalizmin eşi benzeri yoktur...

bütün şeyhülsovyetçilere
ve şeyhülçincilere
ve şeyhülarnavutçulara duyurulur
işsiz kaldık
acentelerimizi kapatabiliriz
yüzümüz kalmadı fetva çıkarmaya
çünkü mefistofeles maskesini indirdi
artık enternasyonalizm menternasyonlizmle de
kimseyi kandıramayız,
boynuz kulağı çoktan aştı
insanlar  nataşa’ların tadını aldı
ve 'kâğıttan kaplan' kükrüyor hâlâ
gazabından masum hayvanlar bile kurtulamıyor

--------------------:---------------:--------------------

sermaye  uludur, sermaye uludur
emperyalizmin eşi benzeri yoktur...

bakın petrol pezevenkleri, çapulcu krallar
allahlarını bile satıyor
sermaye uludur, sermaye uludur
emperyalizmin eşi benzeri yoktur...

allah’ın evinde dans ediyor yankiler
kıs kıs gülüyor ABD
israil hummalı bir sevinç içinde
vatikan kahkahalar atıyor
çin için için gülüyor
sovyetler sırıtıyor...

sermaye uludur, sermaye uludur
emperyalizmin eşi benzeri yoktur…

profesyonel ülkeler ve kiralık cumhuriyetleri
ırak’ı öldürüyor
'katli vaciptir’ diyor din adamları
kalemlerini kırıyor
kırılıyor halklar körfezde
alın size kibar bir soru
şimdi bu kırılan kalemlerin paçalarını alıp
tek tek bu adamların neresine sokmalı…

--------------------:---------------:--------------------

sermaye uludur, sermaye uludur
emperyalizmin eşi benzeri yoktur…

ölüm şımarık bir çocuk
ülkemin göklerinde atari oynuyor
«iyi savaşlar sayın seyirciler
devam edin seyirci kalmaya»
ahtapot pentagon ve kolları
kana kana naklen ortadoğu'da...

--------------------:---------------:--------------------

seni sevmiyorum artık dünya
vahşetler ardı ardına
daha «kanları kurumadı» nerdeyse diyecektim
oysa halepçe’mde hiç kan akmadı ki
kardeşlerim şöyle usulcacık uyudular
ölümsüz bir ülkenin koynunda yan yana
şöyle usulcacık uyudular
çünkü emperyalizmin uyku külü serpildi üzerlerine
çünkü emperyalizm mahçup olsun istemediler
hepsi şöyle usulcacık uyudular...

hipokrat yemini içmiş doktorlarımız da söyledi
″şöyle  usulcacık uyumuşlar..."

sermaye bukalemundur, sermaye bukalemundur
akşamdan sabaha kadar değişsin dursun
hesabımız mahşere kalmayacak
kin büyümekte
halepçe’nin ruhunu taşıyan çocuklarımız her yerde…

8) Gül Yerine...

gecenin bahadırları yıldızlar dökülsün
dökülsün gecenin gözleri kör olsun
kör olsun hem dünyanın gözleri ne varsa
ne varsa halkımın kıyımını görmeyen…

ah, kızaracak yüzün bile kalmamış
burnu cığcığalı dünya...

bak gök kuşağı olan bir halk dağlarda
bomba kokteyli altında
ölümün içinde yalnayak ve ala…

yumuşak başlı sözcükler uzak dursun
uzak dursun artık benden
ulusum öldürülürken
fısıltıyla konuşamam ben...

bakın göz göre göre halkım öldürülüyor
öldürülüyor orta yerinde dünyanın
yeşil ırmakları bilincimizin ve kuruyor
ne aşk kalıyor geride
ne sevinç
kin diriliyor yeniden
o ateşli ecesi yüreklerimizin
yeniden egemen ve serin...

onun bunun cumhuriyetleri
ve bin bir yüzlü USA
ve bütün devletler
ulusların ölmezliğini öğrenecekler...

dağlarımız hep çınlayadursun, ne beklenir ki
başka ne beklenir ki aşkın mateminde
bereketli ölülerimiz unutturdu gençliğimizi
ellerimizde gül yerine artık çelik sertliği...

9) Beni Bana Bırakma

beni yalnız bırakıyorsun
uçaklar kalkıyor
trenler gidiyor
otobüsler ardı ardına...

beni yalnız bırakıyorsun
bu amansız beynim
bu arı kovanı yüreğimle
kalakalıyorum
diyarbekir'de sürek avı sürüyor
kim bilir belki ben de maden'de
ya da bir çöplükte bulunurum
benim canım cehenneme de
sen ne olursun...

beni yalnız bırakıyorsun
sıcaklığı daha da artıyor yüreğimin
hani geceleri köşk üzerinde içmeler de olmasa
her an birilerini öldürebilirim…

sen yetiş bana suların kızı
beni bana bırakma

10) Ruhlar Mahşeri…

uzaklarda bir tren ağlıyor gecede
ay rüzgârlı bir mendil ve esirgeniyor
göğsü kabarık bir ırmak iç çekiyor
dağların başı ellerinin arasında
hayat gafil avlanmış, ölüm acar
hıçkırıklar  bir düğüm boğazlarda
hangi iblisin sihridir  bu böyle
insanların taş kesildiği bir ülke
ah
habersiz
kalbin
kapısını ölüme açan uyku
yumuşaklığına aldanmaktan başka ne yapılır
mehtaplı sularına gömülmekten başka ne
sonra benzi atan bir gül gibi
bakarsın ölüm çekilir içinden…

---------------:--------------:----------------

bir kehânet gibi çıkıyor bu sözler ağzımdan:
kahramanların adak olduğu yollarda
taşlanan aşklara siper olmak
bir büyük suçtur ve erdem
adam olmak risklidir her zaman
"hevalno  hoooo″
bir bize kalmış inkâr edilmek
aynı topraklarda ayrı kılınmak bir bize
şarkılarımız ki buluşamamış notalar sürüsü
gözlerin yumuşak martıları, yanaklardan süzülür
aynı çağı yaşadığımız koca bir yalan
her coğrafyada ayrı bir takvim
yüz yüze olduğumuz mevsimler ayrı ayrı...

ben nerden başladıysam, ordan sürdürüyorum
ölçüye sığmayan özgürlük
hüzün hep yanı başımızda, ben onu söylüyorum
ey kendim kadar acılı bildiğim dicle
cesetlerimizi  nerelere sürükledin, ıslak ellerinle
kuytularda... bir yerlerde
bakışlarını bileyen gözler  mi var
eteklerinde böyle yalnayak
böyle tutuşmamızın sebebi derin
ah, dicle
bize hayat veren yâr
gözyaşları seli yurdumun
ölümü de cana yakın kıldılar…

---------------:--------------:----------------

eminim ecel de isteksiz
onu kıskandıracak kahkahalar yok artık
ölüm yerli yersiz...

ben şimdi
soluk bir mavinin gerçeğini söylüyorum
insanlar gök soylu sanmayıp dursun
bir kitap olmamız gerekirken
ve halen de aymaz
sayfa sayfa...

---------------:--------------:----------------

uzaklarda kuşlar ölüyor gecede
ay fena solgun ve çok yukarılarda
belki de bundan görülmüyor halepçe
gözleri önünde  dünyanın
o olmayan
vicdanına gömülüyor...

artık cesetler kentidir halepçe
hayaletler kenti
mahşeri ruhu sinmiş taşlarına
sokaklarında dolaşıyor
o amansız ruhu
öç almadan yatışmayan…

akıl kalıyorsa adidir
analar kanatarak çökerttiler göğüslerini
artık hayaletler kentidir halepçe
en güzel aşkların sanki hiç yaşanmadığı
çocukların gülüşmediği
kuşların süzülmediği
lanetli bir kenttir artık...

bir daha göremeyeceklerim
bir daha göremeyeceklerim
bir daha göremeyeceklerim
görülmeye değer ne kalıyor ki…

---------------:--------------:----------------

uzaklarda farlar kararıyor gecede
gökte tılsımını yitirmiş bulutlar göçüyor
gözlerim elektrik kıvılcımları yüklü
gül yağmuru bereketli gözlerim
sulara ölümsüz çağrılı
içmeden bulut gibiyim
bakın işte
ölüm sancağıyla bir devlet
çapulcu ve dağlarda
kahrolsun...

hey, otağını kurmuş ölüm
bütün haşmetiyle ülkeme kurulmuş ölüm
git, çalı diplerini tara
kalbinden rahatsız kuşları korkut
ölüm, sen değil yedi boğumlu bir devlet
yedi bin boğumlu bin devlet de olsan
kinimiz senden büyük
bütün zehirli boğumlarınla
koparılıp atılacaksın halka halka…

---------------:--------------:----------------

hey, otağını kurmuş ölüm
kanlı gözlerini ülkeme dikmiş ölüm
git,ovaları tara
kalbinden hasta tavşanları korkut
ölüm sen değil olağan
olağanüstü de olsan
sökülüp atılırsın damar damar...

uzaklarda gözler yaşarıyor gecede
ellerim  ak bir mendil ve ulaşamıyor
ah diclem  iç çekme öyle
dağların başı ellerinin arasında duradursun
kıyında yalnayak koşan çocuklar
köpüklerinden bir şeyler öğrenmiştir elbette
elbette yarın
aşk kendi dilinden bir şeyler söyler bize
sözler varsın ağır açsın çiçeklerini
kendini doğuran hayata müdahale eder elbette
dağlarımız ağırdır acılarıyla çünkü
kahramanlıklar taşır
bak çıngırak  sesleri nasıl da baskın
bak hayat gafil avlanmış, ölüm acar
bir kehanet gibi çıkıyor bu sözler ağzımdan:
yarın çok uzak mutlaka bugün
yaşanılası aşklar uğruna hemen bugün
sözlerden uzak ve bu gün...

---------------:--------------:----------------

uzaklarda ay ışıksız gecede
dağların  kuytuluğunda kayalardan yastıklar
kuş tüyü hafifliğinde uykular için
yan yana sıralı umutlar halinde
yamaçların papatyaları olmaya birebir…

uçaklar gökyüzünde sivrisinek vızıltıları
fosforlu ateş böcekleridir, yanar söner
göğsünün çapraz fişekleriyiz ey ülkem
aşk ölüme karşı ve uzaklarda...

şafakta dağlar ışır
yollar çakal sürülerine çıkar
yollar hesaplaşmaya
aşk ölüme karşı ve yanı başımızda...

Green Blue Orange Back to Top