Developed by JoomVision.com

Aydın ALP Aydın ALP

10) Şarkılar Tılsımı

PDFYazdıre-Posta

günü geldiğinde adını da söylerim
bir harekettir başlar haritalarda

-----------------:----------------------:--------------

önce canan... önce canan
varsın önümüz yarlarla kesilsin, yâr daha tatlı candan
sürüklüyor bizi, o esenlikli güne...

bütün renkleri ayrıntılarıyla tanırım
esmerliği boşuna mı seçtim sanırsınız

çocukluğunu yaşayan bir insan, nasıl doygun büyürse
renkleri de ülkemizin, eksiksiz işlenmeli kalbimize
Öyle gelir, sonra o sonsuz, herkesi saran mavi...

ben yalancı gördüm de düşlerimin çağlayanı
bu haritalar gibisini görmedim

---------:---------------------:----------------------

göğsüne pençeleriyle hayatı işlerken âlâ
ki en çok bir geyik olurdu, peşine düşülen
yalansız olurdu, bu çiğnenemez yasa
şimdi bu uygar ellerden çıkma lekeyi nasıl silmeli…

ben yalancı gördüm de böylesine pişkin
bu haritalar gibisini görmedim
hani yalçınlığın ve köpüren kuşağın
göğünü bezeyen renkler, hani nerde
niye seçik değil, kaslardan oluşmuş gövden
adi bir yalan bu, nasıl örter üstünü

inkâr ediliyoruz, ey dilsiz dünya...

---------:---------------------:----------------------

işte şarkılarımızın tılsımı, kollarımızla sarılı, bağrımızda
bakışınız aralasın mesafeyi, istenildi mi görünürüz
güneşin doğduğu yönde... orta yerde...

dört bir yandan çevrili yüreğimin yaraşırı
ünlenişi bir eşkıya, yarası derin...

nerelerden gelen bu hüznümle
bin yıllanmış bu hüznümle, ülkem ben bilmez miyim...

ne vahşiler çığlıklarına karışıp kayboldular
nemrutlar eridiler sıcaklığının karşısında
sağır sultanların bile kulakları zonkladı
öncülerdi o en güzel ve naralarımızdan...

---------:---------------------:----------------------

kaval mı kaldı ki
bu içil ezgiler de nerden geliyor
zamanı mı aşıyor, yoksa ta o özgür dönemlerden

o yiğit  insanların yasak şarkıları duyulur
nal sesleri
al atlılar görünür
hançerleri sarkar gün ışığına

sen hep gençsin hep kıvrak
başkalarına yâr olmadın karanfil kaldın
sana   kimselerin   geliyor, vardıkça bilenen
aşkın felaket diridir, pusatlarından bellidir

doğanın mükemmel dostları öncülerdir
tozun izleyemediği, rüzgârın yetişemediği
alın  en güzeli ince belli atlarıyla
seni kınalı saçlar ülkesi
seni esmerim
seni bin yılların tutkusu
seni yaşamaya gelinir

kitaplar yazmazsa da şarkılar bıraktılar söylenir
o ezgiyi bütünleriz, dudaklarımızda ısrarı
bu   toprakların az sarsılmadığı doludizgin akışlarında
aşiret öfkesini taşıyanlar sabırsız ve kahramanlardı
ecelleriyle ölmedilerse de tükenmediler de
şarkılar bıraktılar amansız, her bir yandan duyulur
yüreklerimizde kabaran bu yanar özlemle
darağacı bir poz yeri, biz çocuklarına
ve zorbalığın aşağılandığı fotoğraflar demeti...

---------:---------------------:----------------------

ayaklarımızın altındaki topraklar yek vücut uzanıyordu
teklif yoktu aramızda,zamanlar yaşamıştık
bohçalarını kapıp da birbirlerini kaçırırlardı
törelerimize sığınırlardı, gözümüz üstüne ağırlardık
toprağın sevgiyle sürülüşünü öğretirdik
evvel ama silahı
zulme çekilmesi gereğini
öpülesi cehennemini ve bakımının
ellerin bakımından önce geldiğini...

kadınlarımızı, ıslak bozkır çiçekleri
koynumuzda açılan sürmeli gözler o
adına türküler yaktığımız
kutsal parçamız, sevinç ışıltılarımızı...

ve binicilerini seçebilen, önsezişli
yoldaşı vurulduğunda yemden içmeden kesilen
insanın içini titreten acılı kişneyişlerle
ardından ölen ve atlarımızı...

ve çıldırtan diriliğine özeni
ve mutlaka hayatı su aklığında yaşamayı...

---------:---------------------:----------------------

ürpertici uğultulara tutulduk, her şeye karşın bir arada
zora bir başağımızın bile olmadığını kanıtladık
uzaklardan gelmişlerdi ve istekli döndüler...

öfkeler yerini dindiren bir sevgiye bırakırken
işbirlikçiler saldırganları içeri aldılar
lanetli bir rüzgâr ovasını buldu...

ekmeğimizi paylaştıklarımız güvenilirdi bizim için
bilemedik en insan yanımızın  hedefe uygunluğunu
ağlar örüldü ağulardan, gökyüzü yasa boğuldu...

yabancısı olmadığımız bir takiptir  başladı...

---------:---------------------:----------------------

neler olmadı ki ey yürekli insanlar
ve parmaklarımızın arası mayınlarla döşeli...

antenler çoğaldı, sinsi fısıltıların sıçraması
alınlar, koyu bir karanlığa gömüldü...

adaletsizliğin kahreden temeline, çürük temeline
kızlarımızın kanlı gözyaşları yağdı...

açlıksa hele bir büyük kıyım, kimselerin söz etmediği
“kurtulma”nın yolu kimilerine of, nelere mal oldu...

ışığı eksildi ülkemin, vurulan yiğitleriyle
ve çepeçevre tel örgüler karartması...

yabancısı olmadığımız bir sürek avıdır
gelsinler hele...

--------:---------------------:----------------------

giysilerimizin renkleri peşine düşülmüş...

göğümüzden korkuyorlar bizim
o ölümü olmayan şarkılarımızdan
hapşırığımızı bile şifreye yoruyorlar...

kayıtsızlık ey, en kahredici olanı da
kardeşçe yaşadığımız insanları bize kışkırtıyorlar
aynı sevdanın ayrı kollarında çoğalan
gür ırmakların birleşmesinden korkuyorlar
bu ülkede bataklık yok
timsahı ama aratmazlar bunlar...

---------:---------------------:----------------------

renklerin uyumu, yüreğimin yaraşırı
göğsüne pençeleriyle sevgimizi kazırken gökyüzü
ürpererek haz almamış mıydın
karşılığın nasıl da verimliydi
o sıcak soluyuşlarımız değil miydi, doruktayken biçimlenen
silkelenip ölümsüz bir çağrı olan, önümüze düşen
bizi bilinen bir yere götüren bu geyik, öyle doğmadı mı
içimizde koşuyor
dışımızda görülüyor
güzelliğimiz
İşte yazgımız
hiçbir mikrop türünün yaşayamadığı o mutlu yere
aşkların aydınlık parladığı o özleme...

bundan ötürüdür ki bu sefer çok daha zorlu
bu insanlar çok daha amansız
geride alevler içinde bıraktığımız, çünkü gemiler değil
öz             
be
öz
kendi hayatlarımız...

düşlerimin çağlayanı, ey yüreğimin yaraşırı
seni bizim gözlerimizle bir görebilseler
anlarlardı kimselere yâr etmeyeceğimizi...

Green Blue Orange Back to Top