1) O Sular Nereye Aktı
o sular nereye aktı o akasyalı yağmur suları içinde gözyaşlarım
“diyarbekir etrafında bağlar var” üzüm yaprakları yeşili düşlerim kavgayla elde ettiğim aşklarım vardı polisin ve paranın gölgesi yoktu sokaklarda deli deli kahkahalarım çınlardı
o sular nereye aktı o akasyalı yağmur suları içinde özlemlerim kanardı….
2) Aşk Şarkısı Ezgisi...
eğitimli yıllarımdı, bir o öyle esmer tutup çayıma atasım gelirdi...
bir büyük oyun oynanıyordu, bilemezdik sonra o kara bulutlar kopup geldi...
mumlar yanmıyor,ikonalar yok ne papaz ne imam ne de o soydan biri şiirin dünya salkımı gözleri önünde söylüyorum: ölüm yürüdüğüm yollara döşenmişti sevgiliyi uzak tuttum kendimden daralan bir çember, göremezdi o sevgiliyi uzak tuttum aşk böylece kaçtı gözden...
hadi söyle şiir, sevgili bağışlar mı beni yok yok önce duyur ona sözlerimi ...
ölüm yürüdüğüm yollara döşenmişti bir daha görmedim o sevgiliyi
bu kadar da derin olur muydun hüzün yitiğimden beri söylenen şarkılarımın ezgisi...
3) Papatya Ömürlü
geceleri sessizce sokuluyorum düşlerini dinliyorum papatyaların buruk bir hüzün kaplıyor içimi ay... masallara giriyor...
kalbim hışırdayarak köpürüyor beni ele veriyor kalbim göz göze geliyoruz ıslak kirpiklerimiz...
yamaçların hep genç ölenlerinden biri gözlerimden okuyor cesur ömrünü gururla selamlıyor seni yıldız, şöleni ay şarkılar söylüyor…
4) Yönü Söylenmeyen Gizler…
dostlar bu ne biçim iş dostlar yüreğim bir tapınak gibi teklifsizken artık yönü söylenmez gizlerim oldu bu kez de ölmesem daha ölmem...
dostlar izin verin izin verin bu gecelik sineyim hem böyle yakınınızda hem yok bilin bakın anılar hızla vuruyor kapısını yüreğimin…
GÖZYAŞLARI AYDINLIĞINDA...
kımıltısız bir gecenin sularındayım yükünü boşaltmış bir gemi bedenim umut balyaları sandık sandık aşklar ambalajsız kahkahalar. ne varsa hepsi ...
gecenin koyulaşan sularındayım ardımda bir onur şeridi parlayan geçmiş sonsuzluğa yürüdüğümüz anlar göç eden kırlangıçlar anıların hepsi bir kocaman düş kırıklığı eşliğinde gözyaşları ve hüzün
yüreğim,sen iyi bir kaptan değilsin çok çekti bedenim senin elinden yüreğim,seni sulara atmalı balıklara yedirmeli seni yüreğim ardından trompetler hüzün çalmalı seni öyle uğurlamalı, dindiren yatağına...
ay gelip gelip gözlerime giriyor sularını taşırıyorsa kime ne hem geceleri gökyüzü bir at olmasa kanatları ışıktan bir at olmasa almasa düşlere götürmese ben nasıl dayanırım dünya...
5) Matematiğin Cehaleti...
İki kere iki ben ne dersem o eder matematik hiç bilebilir mi gözü karalığın güzelliğini
DÜŞMEZ KALKMAZ BİR ÖLÜ
en kahredici günlerimde yoksunuz ay beyaz şarap tadıyla kalbimi köpürtüyor üzerimdeki gözler siliniyor,beni diplere çeken zulüm de katılınca şarkıların daha sabah olduğu sizler yoksunuz ey siz söz ettiklerim, kimlerseniz bilmiyorum en kahredici günlerimde, ama yoksunuz...
zulüm iyice yerleşiyor, bir aklığı tüketiyor yürekleri kelebek inceliğinde kardeşler, ama niye gözlerinizde düşler parıldamıyor,ben kahroluyorum ay beyaz şarap tadıyla kalbimi köpürtüyor pencereleri kırıp havalanıyorum, hiçbir şangırtı duyulmuyor bulutlar ayaklarımda bir gök ayakkabı üzerimdeki gözler siliniyor, anıların ağırlığı da beni daraltan yanlış kadınlar elveda sevgili ay mahzeninde kaç hıçkırık şişesi var, kaç sağanak bu aralar hüzne kesilmiş kalbim,sıkı içiyorum ankara hışımla yağdırdığım yağmurları bilmiyor...
Sonsuzluk bırakıyor ellerime,düşmez kalkmaz bir ölü çok yaşlı bir ölü bu, üstelik mumyalanmamış iskeletinden kalan çürümüş düş parçalarından anlıyorum hiç yaşamıyor şairim, ama katil bile olsaydım hiçbir düş-er’ini öldürmezdim ellerimdeki düşmez kalkmaz bu ölü, zaten çok eski iskeletinden kalan çürümüş düş parçalarından anlıyorum ben daha doğmadan çok önceleri soğuduğu besbelli tanrı dağı artı hira dağı kadar durgun bir ölü tarihin orda bir yerlere boşluğa bırakıyorum çerçevesine düşüyor, yüzünde çok kullanılmış bir hüzünle
ağaçların olduğu her yerde sabahlar kuşlarındır artık matematik de bunu öğrenmeli…
6) Eller Üzerinde...
on beş çocuk beş papatyaya koşmuştu gecelerin ordusu...gecelerin ordusu...
kızlarımızın gözlerine sürme çeken delikanlılarımızın saçlarına fön dağlı bir kuafördür ölüm ay, kına yaksın ellerine...
gök unutma şehitlerimizin sayısınca artıyor yıldızların…
arka fonda yürek vuruşları ırmaklarımızda ayırt edilen şarkılar çocuklarımız taşınıyor eller üzerinde eller üzerinde bir onur…
ay,gecenin içinde bir ihanet dağlı bir kuafördür ölüm...
7) Gök Kuşağını Geçmek...
ölüm,ıslık çala çala geldi ardından dizginsiz bir tipi ve dağlarda hüzün vardı, eridi göl oldu yürekler acılar dipte parıldayan çakıl taşları...
ellerimizdeki güller bile artık kokmuyordu dehşete düşmüştük ölüm, ıslık çala çala geldi...
büsbütün unutulmuş ve yeniden bulunmuş yağmurlar eskiliğinde taze aşklar adına sonra yeniden sonra bir kez daha ...
ne çare kardeşlerim uykunun öbür yanında kusursuz ve âsi orda da gözyaşları varmış dün gece rüyamda gördüm,ağlıyorlardı...
şarkılarımız nerden uyarlanmıştı, bilmiyorum hep birlikte söylenmiyordu duyarlılığımızın uyruğu acaba bilindi mi...
dalgınım hüzünlüyüm anılar çok ağır beni konuşturmak isteyeni öldürebilirim..
büsbütün unutulmuş ve yeniden bulunmuş yağmurlar kadar eski ve taze aşklarımız adına haydi gök kuşağının altından geçmeye çocuklar saçlarımız değil, görüşlerimizdir değişecek olan…
8) Kaygılar Bitti Ana
küskün gözleri açık ve öyle acılı anacık da eklendi şehitlerime...
ben kimin oğluyum sen kimin anasısın le tepa baravalı kadın...
GEVRĒ ALP
kaygılar bitti ana ne newroz ne de bir mayıs öncesi gecelerde evimizin yoklandığını artık duymayacaksın gece yarıları homurdanan her araba sesine korkuyla çıkmayacaksın balkona...
kaygılar bitti ana etrafıma yakılan alevlerle kavrulmayacak yüreğin ne öğretmenliğimin gelişini gözleyeceksin ne de duvağıyla getireceğim bir alp gelinini televizyonda gösterilen sıralı dağ parçalarına da artık ağıtlar yakmayacaksın...
--------------:--------------:--------------------
kaygılar bitti ana diyarbekir toprağı incitmez bağrında yatanı bak ayak ucunda baran adında küçücük bir çocuk var ve sizlere gölgesini esirgemeyen bir dut ağacı üzerlerine titrediğin çiçekleri avutamadım yüzlerini güldüremedim ana çiçekler ellerinle açıyormuş meğer yokluğunun ilk gecesi son kez koktular her yıl balkonumuzda yavrulayan yusufçuklar da gelmezler mi bu yıl acep ölümlerin ortasında kaldım ana gittikçe azalıyorum...
(artık nerede bir yusufçuk havalansa kendimi tutamıyorum anacık ayakta öldü...)
seni toprağa vereli bir de yağmurlar yağıyor o ruhumu çok daraltan yağmurlar yağıyor yağmurlar aralıksız yağıyor, hiç durmuyor ana...
alınlara vuran bu projektör soluğum şarkılarımız çınlamadan kesilsin istemiyorum sevdalı olmanın diyeti, ama çok büyük ölüme yakın yaşıyorum ana...
--------------:--------------:--------------------
(az mı darbe yemiştim sanki iyi kötü birbirimizi tanıdığımız dünya kaç anam vardı ki...)
benzi yenilgimizin renginde olan ana özlemlerle yüklü kalbin yetmedi çok istedim kan olamadım ellerin yok,artık beni yatıştırmaya...
9) En Uzun Dicle...
dünya...dünya...dünya... dökülen kanlarımız ki en uzun dicle yüzyıllardır durmaksızın neyi söyler bir peşmerge şarkısı,aşikâr ve derin bin kaval inler, bir özlem söyler ..
GÜL HERKESE GÜL OLDUĞUNDA
nazlı bir gelinciğin göğünde çelik kanatlarıyla ölüm dolaşıyor dinlerin yazdığı kıyametten başkadır bu hortlayan hitler kılığında kimyasal bombalar israfil’in suruyla yağdırılmıyor...
dünyanın sistemli gözleri kayıtsız parmağını bile oynatmıyor...
sistemlerin batsın dünya düzenlerin ve demokrasin batsın bütün dillerindeki yeminleri toplasan az yerin kaplayan bebelerimizin hıncını ve gözyaşlarımızın ahdini taşıyamaz...
bir gelinciğin güneyinden geliyor bu uğultu ve çeliğe artık göz pınarlarımızdan veriliyor su…
dünya...dünya...dünya... gül herkese gül olduğunda hiçbir ferdimiz yenilmemiştir bir şafak söker, bir gül hızla ışır gözyaşlarımız da aydınlanır...
10) Ateşin Kehāneti...
ateşin kehâneti bu dehhâklar bir bir düşecek...
haho haho haho halepçe kıvrılan bir ülke çocuklar küçücük ölümün kolları üstünde...
kawa'nın gazabı üzerlerinde olsun çelik fırtınalar kuşanıyoruz başülke şövalyeleri azrail tanığımız olur,karşı karşıya geldiğimizde.
ölüm, napalm sırlı, isterse de kimyasal olsun saçlarımızı taradığımız bir aynadır bre dünya 'diyalektiğin’in de kulaklarına kar kaçsın bütünleri' 'feda ediyorum' esmerliğimize...
eceliyle ölmenin utanç olduğu bir ülke dünyanın gönderine al yeşil seher çağ değişimidir hadi hep beraber kardeşler...
ateşin kehâneti bu dehhâklar ölecek...
|